Abdülhamid ve Siyonistler

Türk Tarihinde Osmanlı Asırları kitabından Samiha Ayverdi’nin görüşlerini aktarmaya devam ediyoruz: İkinci Sultan Abdülhamid, tahta adımını atar atmaz, kardeşi V. Murad’ın başına gelenlerden aldığı ders ile, bütün baskılara rağmen Yahudiye özel imtiyazlar vermeyi kabul etmemiş, ona imparatorluğu teşkil eden diğer zümrelerden fazla imkan tanımamıştır. Padişah, bilhassa Kudüs’e bağlı meselelerde, büyük bir yiğitlik göstererek daima memleket menfaatini savunmuştur. Bu siyasetinin doğruluğu bugün, Yahudiliğin, Filistin’e ırkçı ve şeriatçı nizamları ve emperyalist emelleriyle yerleşerek, yakın şark ve hatta bütün dünya için büyük tehlike teşkil etmesi ile sabit olmuştur. Ne yazık ki İsrailoğulları bu imkanı da yine İkinci Sultan Abdülhamid’i deviren idare sayesinde elde etmişlerdir. Sultan Abdülhamid, Siyonizm ve Panislavizm gibi, imparatorluğu yıkmak isteyen hareketlerin karşısında, bir karşı cephe kurmak lüzumunu benimsedi. Bu da İslam birliğiydi. Bütün Müslüman unsuru, hilafet otoritesi etrafında birleştirmek istedi. Ama bu anlayış Osmanlı’nın sınırları dışına fazla ulaşamadı.

MEŞRUTİYET
1908 inkılabı, acemi politikacıların yanlış ve hayali hesaplarından faydalanan Rus ve İngiliz devletleri ile, Balkan milletlerinin ve istiklal peşine düşmüş Ermenilerden başka, Arnavut, Arap, Kürt gibi Müslüman toplulukların ve nihayet Filistin emperyalizmi peşinde koşan Siyonizmin ürünü idi. Lakin bu inkılap, her şeyden ziyade bir Yahudi zaferi demekti. Nitekim bir Yahudi bilgini olan Maxe Nardop “İttihat ve Terakki cemiyetinin başarısı, Siyonizm fikrinin ve Siyonist cemiyetinin tam bir galebesidir” diyordu. Ne yazık ki ikinci Sultan Abdülhamid aleyhine birleşen ve hükümdarın her hareketini baltalamak isteyen bu çeşitli komitelerin, kimi Balkan milletlerinin istiklal ve istikbali, kimi büyük Ermenistan hülyaları, kimi Bizans cesedinin diriltilmesi, kimi de Filistin emperyalizmi uğruna çalışıyor ve gözleri dumanlı hürriyet mücahitlerinden de en büyük yardımı görüyorlardı. İmparatorluk çatısı altında toplanmış çeşitli ırk ve milletleri birbirinden ayırıp parçalamak işinde fedaice çalışan İsrailoğulları’nın menfaati, bu yüzden kendisine sempati besleyen, alaka ve yardımını esirgemeyen bütün ihtilalci teşkilat ve komiteleri desteklemek vazifesini de üstüne almıştı. Onun için Balkan ayrılıkçılarında, daima Yahudi altınlarının ve Yahudi zekasının payı ve parmağı olmuştur. İkinci Sultan Abdülhamid devri, Müslümanlık ve Yahudilik mücadelesinin bütün çıplaklığı ile açığa çıktığı bir devirdir. Bu sırada Siyonistlerce desteklenen entelektüellerin rolü mühimdir. Onlar padişahı 33 senelik saltanatında bir nefes rahat bırakmadılar. Sultan Abdülhamid’i deviren Jön Türk faaliyeti, eğer saf ve katışıksız bir milli hareket olsa idi, evvela kendisini besleyen ve ateşleyen Siyonizm devine: “Senin olduğun yerde benim ne işim var?” demesi icap ederdi. Kaldı ki bu teşkilatın, Müslüman Türklüğün son kalesi olan Sultan Abdülhamid’e yaptığı suikastın boşa çıkması hadisesini esefle karşılayan bir münevverler zümresi vardı. Mesela Tevfik Fikret, Bir Lahza-i Teahhür (Bir anlık gecikme) adlı şiirinde, Abdülhamid’e ateş eden fat isabet ettiremeyen teröriste “Attın.. Fakat yazık ki, yazıklar ki vurmadın!” diyerek hayıflanıyordu.

YARIN: YAHUDİNİN GÖZÜ FİLiSTİN’DE

1 yorum

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.