Cumhurbaşkanlığı 2012 Kültür ve Sanat Büyük Ödüllerinden biri Ahmet Hatiboğlu‘na verildi. Gerekçesi, Klasik Türk ve Tasavvuf müziğini geniş kitlelere ulaştırmasıydı.
Ahmet Hatiboğlu’nun musikimize özellikle tasavvuf musikimize hizmetleri büyüktür. Tarih içinde dünyanın her yerinde müzikle din iç içedir. Bizde de böyledir. Meşhur bestekârlarımızın pek çoğu tasavvuf ve tekke çevrelerinde yetişti. Bir kısmı saray müezzinliği ve imamlığı yaptılar. Mevlevi dergâhları, konservatuar işlevi de gördü.
Tasavvuf ve sanatın ortak paydası duygudur. Müziğin her türü bir duygu terennümüdür. Tasavvuf musikisinin ise yeri bir başkadır. İnsanı ötelere, ulvi âlemlere alıp götürür. İyi icra edilen bir âyin, korodan dinlenen bir tekbir, bir salât-ı ümmiye dinleyeni adeta kanatlandırır, çokluktaki birliği hissettirir. Yahya Kemal’e “Nice bin dalgalı tekbir oluyor tek bir ses” dedirtir.
Çok zengin ve güçlü bir tekke musikimiz vardı. Nedense bir ara ihmal edildi, unutulmaya terk edildi. Halk müziğimiz ve sanat musikimiz radyolarımızda yer buluyorsa da tasavvuf musikisi nerdeyse yok olmak üzereydi.
- HATİBOĞLU BESTE KÜLLİYATI
Taki idealist bir sanat adamı çıkıncaya kadar. O değerli insan Ahmet Hatiboğlu’dur. Önce Ankara Radyosu’nda 1977’de Türk Tasavvuf Mûsikîsi Korosu’nu kurdu. Bu pek kolay olmadı. Zorlu bir mücadeleyi gerektirdi. Sonunda başarıldı ve büyük alaka gördü. (Bu koronun kaydı yapılmış bazı programları, bugünlerde Diyanet Televizyonu’nda Çarşamba ve Pazar günü akşamları yayımlanmaktadır.)
Bütün bunların hikâyesini yeni çıkan bir kitapta bulabiliyoruz: Ahmet Hatiboğlu Beste Külliyatı. Büyük boy, kuşe kağıda basılmış, 650 sayfalık muhteşem bir eser.
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları arasında çıktı. Bu kuruma itibar kazandıracak bir prestij kitabı. Başta Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez olmak üzere katkısı olan herkesi kutlarım.
Ahmed Hatiboğlu tasavvuf musıkisine olan ilgiyi canlandırmakla kalmadı. Bu alanda yeni ve özgün besteler yaptı. Musıkide klasik eserlerin tekrarı iyidir, hoştur. Ama daha önemli olanı yenilenerek devam etmektir. Hatiboğlu bunu başardı, kökten kopmadan yeni ve uzun soluklu besteler yaptı. Dini musıkimize bir zenginlik ve revnak getirdi. Bugün tasavvuf müziği konserlerinde onun eserleri olmaksızın program yapılamaz. Uşşak Esma Zikri, Hicaz Dua-Zikir her konsere ruh katar.
MÛSİKÎMİZE YENİ RUH
Klasik musikimizin ağır tempolu, durağan ve hüzünlü bir yapıya sahip olduğu şeklinde bir kanaat vardır. Bu, gerçeği yansıtmamakla birlikte, musiki alanında bir yenilenme ve hamle olmadığı da bir gerçektir. A. Hatiboğlu’nun ifadesiyle: “Bunaltıcı tekrarlar, çok kullanılmış nağmeler, şeklî benzeşimlerdeki bocalayışlar, adetâ bir fâsit dâire teşkil eder.” Bestekârımız şöyle der: “Bu olumsuzlukları ortadan kaldıracak vasıtaların başında yeni formların geldiği kanaatindeyim.”
“Yenilik” câzip bir slogandır, ama bunun da bir ölçüsü olması gerekir. Ölçü şudur: “Kökü mâzîde olan âtî” anlayışıyla, öze sadık kalarak, günümüze hitap edebilecek üst seviyede eserler yazmak gerekir. Özellikle klasiklerden alınacak ilhamla yeni ufuklara açılmak icap eder. Bunun için her şeyden önce “klasiklerimizin” iyi bilinmesi zarureti vardır.
İşte Ahmed Hatiboğlu’nun dînî mûsikî beste çalışmaları böyle sağlam bir çizgidedir. O, kendisini, sanat yolculuğunda bir “hizmet sevdalısı” olarak görür. San’atkârımızın çok değerli besteleri vardır. Bilhassa zikir ilahîleri,Tevşih, Esmâ-i Hüsnâ, Tevhid ve Duâ gibi eserleri, aynı parça içinde farklı usuller, makamlar ve yeni formlar uygulanarak bestelenmiştir. Onları dinlerken, musikinin gönüllerde hâsıl etmesi beklenen tesir zirvelere çıkar; eserin sonuna doğru âdetâ ruhlar kanatlanır. O bakımdan Hatiboğlu’nun besteleri belki de kendi türünün ilk ve en güzel örnekleridir. “Yeni Formlar”da yazdığı eserlerle, özellikle Dînî Mûsıkîmizi zenginleştirmiştir.
Mustafa Tahralı’nın güftesi üzerine yaptığı Uşşak Kâr-ı Nâtık 24 makamlık bir güzel “kâr” örneğidir. Kitapta iki tane de ezan bestesi yer alır: Dügâh Sabah Ezanı ve Hüseynî Bûselik Ezan.
Söz konusu kitapta Ahmet Hatiboğlu’nun 222 bestesinin temiz bir şekilde yazılmış notaları, güfteleri, vezinleri ve gerekli kısa açıklamalar yer alır. Ayrıca 4 CD, bir DVD hediyeli.
Bu kıymetli eseri Diyanet Yayınevlerinde bulabilirsiniz. 79 yaşındaki değerli sanatçımıza uzun ömürler dilerken, hazırlamakta olduğunu bildiğimiz zengin muhtevalı “Hatıra” kitabının da bir an önce çıkmasını bekliyoruz.
MEHMED S. HATİBOĞLU YAZIYOR
Kitabın başında ikiz kardeş Prof. Dr. Mehmed Hatiboğlu’nun harika bir yazısı yer alıyor. Çok samimi, duygulu ve dolu dolu bir yazı. Burada sadece Ahmet Hatiboğlu değil, dini musıkimizin acı tatlı macerası anlatılır. Kendi ifadesiyle: “Cumhuriyet devri boyunca özellikle din musikimizin başına gelenleri az çok gözler önüne” serer. Türk Tasavvuf Musıkisi Korosu’nun ne zorluklarla başladığı, yurt dışı konserleri anlatılır. Turgut Özal’la başlayan Cumhurbaşkanlığı köşkünde verilen iftar konserlerinin zevkli hikâyesi dile getirilir. Mehmet Hatiboğlu şunları yazmış:
“1971’lere gelindiğinde, yani bundan 40 sene önce, Türkiye’de kurulan ilk Kültür Bakanlığı’nın talebiyle, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası salonunda bir Itrî konseri verilmek istenmişti. Bu teşebbüsü öğrenen yeminli Türk musikisi düşmanı Batıcılar ayaklandılar, yürüyüşe geçip konseri engellediler. Kültür Bakanı Sayın Talat Halman’a istifasını basıp Amerikalarda başını dinlemek düştü. Bugünlerin insanının musikimize karşı yapılmış bu hakarete inanması pek mümkin değildir, ama dediğimiz gerçektir.”
Yazının devamında şu satırlar yer alır: “Merhum Özal (1993 Ramazanında) Ahmed (Hatiboğlu) Hoca’ya Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde Cumhuriyet tarihinde bir ilk olarak, yabancı elçiler için Türk Tasavvuf Musikisi konserleri verdirtiyordu. Allah’ın takdirine bakın! Vaktiyle kendilerine Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası salonunu layık görmeyenlere, bu defa Ahmed Çankaya’dan cevap veriyordu!”
EVLÂD-I FÂTİHÂNA ZİYAFET
Ahmet Hatiboğlu yurt dışında birçok ülkede musiki sanatımızı tanıtan konserler verdi. Bunlardan birinde bulunmak bana da nasip oldu. Kubbealtı Vakfı tarafından TİKA’nın da desteğiyle, Makedonya’ya 27 Eylül – 5 Ekim 1997 tarihleri arasında, bir kültür-sanat seyahati yapıldı: “Doğumunun 113. Yılında bir kültür klasiğimiz olan Yahya Kemal”.
Bir otobüs dolusu insan Makedonya’ya gittik. Ayşe-Güner Topuz çiftinin gayretiyle hazırlanan faaliyet iki ana bölümden oluşuyordu. Gündüzleri Yahya Kemal ve Üsküp merkezli sempozyum ve paneller, akşamları konser.
Bu kültür seferini taçlandıran asıl hâdise, akşamları dinlediğimiz konserler oldu. Şef Ahmet Hatiboğlu yönetimindeki TRT Ankara Radyosu Türk Tasavvuf Musikisi Korosu doyumsuz sanat ziyafetleri verdi. Büyük yorgunluk pahasına fevkalâde hayırlı bir hizmet îfa ettiler.
Konserin ilk bölümünde Yahya Kemal’in şiirlerinden bestelenmiş eserler ve Rumeli türküleri vardı. “Vur pençe-i Alî’deki şemşîr aşkına” parçasıyla başlayan konser, Münir Nurettin’in mehter formundaki bu hârikulâde bestesiyle, bütün salonu daha başta alıp götürüyordu.
İkinci bölümde tasavvuf musikisi parçaları yer alıyordu. İlâhiler, Bilâl Demiryürek’ten kasîdeler ve son kısımda Ahmet Hatiboğlu’nun düzenleyip bestelediği nefis zikir ilâhileri.. O sıradaki duyguları tasvîre imkân yoktur. Mûsikînin, hele tasavvuf mûsikîsinin gücünü; ruhları saran, insanı kanatlandıran etkisini elle tutulur biçimde orada bir kere daha gördük.
Dokuz günlük bu yolculuk sırasında Koro şefi Ahmet Hatiboğlu’nun insan olarak da ne kadar alçak gönüllü ve olgun bir kişiliğe sahip olduğunu fark ettim.
Bu muhteşem konserler sırasıyla Üsküp, Gostivar, Ohri, Struga ve Kalkandelen’de akşamları bin, bin beş yüz kişilik salonlarda tekrarlandı. Halkın ilgisini ve memnuniyetini tarife imkân yoktur. Kadın erkek, her yaştan ve her sınıftan insanın tıklım tıklım doldurduğu salonlar, bâzan tempo tutarak, bâzan gözyaşı dökerek dile gelen duygu tufanlarına sahne oldu. Ayakta ve dakikalarca süren alkışlar dinmek bilmedi.
Yayımlanmış olan Ahmet Hatiboğlu Beste Külliyatı tasavufla, musikiyle, kültürümüzle alakalı olan herkesin elinin altında bulunması gereken muhteşem bir eserdir.
Bir yanıt bırakın