Cemil Meriç’i (1916-1987) tanıyışım, 1974 yılında çıkan Bu Ülke adlı kitabıyla oldu. Eserin çarpıcı bir dili, esrarlı bir Türkçesi vardı. Kısa fakat son derece vurucu cümleleriyle müstesna bir üsluba sahipti. Daha sonra Umrandan Uygarlığa, Mağaradakiler gibi kitapları çıktı.
38 yaşında gözleri görmez hale gelen bu fikir adamı, çok sıkıntılı bir hayat yaşadı. İlk ve orta tahsilini Hatay’da yaptı. O yıllarda Hatay Fransız yönetiminde idi. Lisede çok iyi Türkçe ve Fransızca öğrendi.
Bir süre öğretmenlik yaptı. İlk çevresi Marksist ve sosyalist arkadaşlarından oluşuyordu. Daha sonra sağ ve dindar çevreler onu sahiplendi.
Sosyoloji profesörü Ümit Meriç, Cemil Meriç’in kızıdır. Gözlerini kaybettikten sonra babasının eli ayağı ve kalemi oldu.
Ümit Meriç’in “Babam Cemil Meriç” adlı kitabını okudum (İnsan yayınları). Yazar babasını ve kısmen kendi hayatını anlatmış. Burada söz konusu kitaptan hareketle, sadece baba-kızın inanç serüvenini ve bu konuda Tasavvufun müspet rolünü dile getirmek istedim.
Kitabın güzel bir üslubu var. Aldığım bilgiler tamamen Ümit Meriç Hanımefendi’nin yazdıklarıdır.
“İNANCINIZI KENDİNİZ SEÇİN”
Meriç ailesinin 2 çocukları vardır. Mahmut Ali on iki, Ümit on yaşlarında iken anne ve babaları, onlarla önemli bir şey konuşacaklarını söylerler. Sadece yemek vaktinde hep birlikte oturdukları kare masanın dört iskemlesine karşılıklı otururlar. Anne ile babalarının yüzünde ciddi bir ifade vardır. Cemil Bey söz alır:
“Çocuklar biz annenizle beraber size herhangi bir dini eğitim vermemeye karar verdik. Siz büyürsünüz, araştırırsınız, neye inanacağınız konusunda kendi tercihinizi yaparsınız. Ondan sonra da bu tercihe göre hayatınızı sürdürürsünüz.”
Ümit Meriç şu soruyla devam eder:
“Peki, acaba neye inanmak ya da inanmamak gerekmektedir? Bu konuda bilgi verilmez. Üsküdar’a her gidişlerinde sahildeki iki muhteşem camiden öğlen ya da ikindi ezanı okunurken hiç camiye girilmez. Camiler sanki Üsküdar’ın dekorunu güzelleştiren iki mimari unsurmuş gibi orada öylece kendilerini sergilerler. Mihrimah Sultan Camii avlusuna sadece çarşıya giden yolu kısalttığı için girilir.”
Ü. Meriç’in ilk gençlik yıllarından hatırladığı tek dini hareket, Karaca Ahmet Mezarlığı’ndan geçerken Fatiha ve İhlas surelerini okuduğudur. Bunları kimden öğrendiğini de bilmemektedir.
Kitabında ayrıntısını vermemekle birlikte, Üniversitede sosyoloji okuyan Ümit Meriç’te bir şekilde dine yöneliş olduğu anlaşılıyor. Şöyle diyor: “Ümit, doktorayı verdikten sonraki bir buhran gecesinin sabahında ilk namazını kılar, sonra sabah akşam ve nihayetinde beş vakit namaz kılmaya başlar; o da sıcak, dost, köklü bir inançlar manzumesini paylaşan insanlar kervanına katılmıştır.”
TEKKEDE
Anlaşılan Cerrahi Tekkesi’ne devam etmektedir. “Babası Ümit’in asabiyetini alan namazı kılmasından memnundur. Ama haftada üç gece Karagümrük’teki Cerrahi Tekkesi’ne gitmesine bir anlam verememektedir. Tekkeye gitmeye ne lüzum vardır? Oraya kimler gelip gitmektedir, neler konuşulmaktadır, ne yapılmaktadır? Hoca bu yüzden hep dizinin dibinde olan kızını ilk defa Prof. Dr. Anna Masala ile beraber Cerrahi Tekkesi’ne götüren eczacı dostu Memduh Cumhur Bey’e yarı şaka yarı ciddi çıkışır: “Kızı bir götürdün, pir götürdün. Ümit elden gitti, müsebbibi sensin.”
Ümit Meriç bu arada dini bilgilerini artırmak için ciddi bir okuma sürecine girmiştir: Elmalılı’nın ve Hasan Basri Çantay’ın Kur’an meallerinden sonra Buhari’yi, Müslim’i, Tirmizi’yi, Ebu Davud’u okur, fişler. Ardında Tasavvuf klasiklerini okuyacaktır. Zaman zaman babası “Haydi, der, hana da oku!” (Devamı perşembeye)
Bir yanıt bırakın