EZANLA HAYAT BULANLAR

Ebû Mahzûre (v. 59/678) isimli sahabinin ilgi çekici bir hikâyesi var. Mekke’nin fethedildiği yıl Hz. Peygamber ile Ci‘râne’de karşılaştıktan sonra müslüman oldu. O sırada Resûl-i Ekrem Tâif Muhasarası’ndan Ci‘râne’ye dönüyordu. Namaz vakti gelince müezzin ezan okumaya başladı. Resûlullah’a karşı büyük bir kin ve düşmanlık besleyen Ebû Mahzûre ile Kureyşli birkaç genç ezan sesini işitince bir yere gizlendiler ve alaylı bir şekilde müezzini taklit ederek yüksek sesle ezan okudular.

İçlerinden birinin güzel sesli olduğunu fark eden Hz. Peygamber onları yanına çağırttı ve sordu: “Ezan okuyuşunuzu duydum, birinizin sesi daha yüksekti, hanginiz?” Arkadaşları Ebû Mahzûre’yi gösterdiler, işte bu, dediler. Hz. Peygamber, arkadaşlarını gönderdi ve onu alıkoydu.

Resûlüllah namaz vakti gelip de Ebû Mahzûre’ye ezan okumasını söyleyince o isteksiz davrandıysa da Peygamberimiz ezanın sözlerini ona bir bir tâlim etti, yüksek sesle okumasını emretti. Kerhen okuduğu ezanı bitirince Resûlüllah (as) onu yanına çağırdı, içinde bir miktar gümüş para bulunan bir kese verdi. Sonra elini Ebu Mahzure’nin alnına koydu, ardından iki defa yüzünde gezdirdi; ellerini, göğsünü, sırtını, göbeğine kadar karnını ikişer defa sıvazladı ve ona “Allah seni mübarek kılsın” diye dua etti.

Resûlüllah’ın bu ilgisi ve şefkatli davranışı karşısında gönlü yumuşayan Ebu Mahzûre hemen Müslüman oldu ve Hz. Peygamber’den kendisini Mekke’deki Harem-i şerif’e müezzin yapmasını istedi. Bu arzusu kabul edildi. Ebû Mahzûre, Resûl-i Ekrem’in Mekke’den ayrılmasına kadar Kâbe’de Bilâl-i Habeşî ile birlikte ezan okudu.

İşin hoş tarafı şu ki; alnına düşen saçları hiç kestirmedi, çünkü onları Resûlullah okşamış, onun mübarek eli değmişti. Ölünceye kadar Mekke’de müezzinliğe devam etti. Kendisinden sonra Mescid-i Harâm müezzinliğini oğlu ve torunları yüzyıllarca devam ettirdiler.[1]

*

Bu hadis, hadis kitaplarının çoğunda yer alır. Daha çok ezanın sözleri üzerinde durulur ve Ebû Mahzûre’nin bu sözleri nakledişi anlatılır. İbni Mâce’de Hz. Peygamber’in mübarek eliyle onun yüzünü göğsünü, göbeğine kadar karnını sıvazladığı yazılıdır. Ahmed bin Hanbel’de ise bunu ikişer defa yaptığı belirtilir.

 Bu ayrıntılar önemlidir. Resûlüllah’ın ona para vermesi, ardından yakınlık gösterip vücûdunu sıvazlaması ve dua etmesi Ebû Mahzûre’nin gönlünü iyice yumuşatmıştır. Peygamber’in okşadığı kâkülünü ömür boyu kestirmemek gibi bir davranışa ancak saygı duyulur.

Resûlüllah tarafından o sahâbinin vücûdunun çeşitli yerlerinin; yüzünün, göğsünün, sırtının, karnının sıvazlanması düşündürücü ve hikmetli bir hareket olsa gerektir. Şifa vesaire için yapılan dualardan sonra elle sıvazlamanın böyle bir temeli olduğu anlaşılıyor.

*

Ezanda ses güzelliği önemli ve aranan bir özelliktir. Hz. Peygamber Ebû Mahzûre’nin sesi gür ve güzel olduğu için onu Harem-i şerîfe müezzin yaptı. Arapça telaffuzu zayıf olduğu halde Bilâl-i Habeşî’yi de sesinin güzelliği ve ihlâsı dolayısıyla müezzin tâyin etmişti. Uzun uzun Bilâl-i Habeşî hikâyesini anlatan Hz. Mevlânâ ezan hakkında şöyle der:

“Can kemaldir, onun çağırması ve sesi de kemaldir. Onun için Hz. Peygamber: “Ey Bilâl bizi dinlendir, ferahlandır (Erıhnâ yâ Bilâl); ey Bilâl, gönlüne nefhettiğim nefhadan, o feyizden dalga dalha coşan sesini yücelt. Adem’i bile kendinden geçiren, gök ehlinin bile akıllarını hayrete düşüren o nefhayla sesini yükselt” buyurdu.[2]

[1] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. III, s. 409; İbni Mâce Sünen, ezan, 2; ayrıca bk. DİA, c. X

[2] Mesnevi, c. I, beyit: 1986-1988; Safi Arpaguş, Mevlânâ ve İslâm, Vefa yayınları, İstanbul, 2007, s. 419

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.