Kur’an’daki Kadr Suresi’nde son iki ayetin anlamı şöyle:
“Melekler ve Ruh (Cebrail), o gece Rablerinin izniyle iner de iner. Şafak sökünceye kadar o gece esenliktir, selamettir.”
Meleklerin ve Ruh’un peyderpey inmesiyle yeryüzünde manevi bir basınç doğar, büyük bir ruhaniyet her yeri kaplar. Böylece bu gecenin sabahı hayır ve selamet olur.
Bu olağan üstü manevi hal nasıl fark edilip yaşanabilir?
Önce bu duruma inanmakla, içten gelen duygu ve dualarla bu oluşa katılmakla mümkün olur. Gönül frekanslarını o manevi sinyalleri alacak ayara getirmekle yaşanır.
Bir Ramazan manisi şöyle: “Gökler kapısı açılır/ Aleme rahmet saçılır/ Hulle donları biçilir/ Mübarek Kadir gecesi.”
Gök kapısı diye bir şey var mı? Bu kapının açılması söz konusu mu? Elbette bunlar fizik ötesi manevi alana aittir.
Ne var ki fiziki alemde yaşayan insanoğlu, saf ve temiz gönlüyle bu sınırları aşan demler yaşayabilir. Gayptan gelen zuhuratı hem gönlüyle, hem gözüyle hissedebilir.
Rize Güneyce köyünde doğup büyüyen İsmail Kara annesinden dinlediği böyle bir olay anlatır:
GÖK KAPISI AÇILDI
Yaz aylarına rastgelen bir ramazandı. Yayla yaptırmakta olan komşumuz mahallenin kadınlarını ve kızlarını tahta taşıçağırdı. Ramazan olduğu için sahuru biraz erken yapıp güneşe yakalanmadan gideceğimiz yere varmalıydık. Yaklaşık iki saatlik bir mesafe.
Sahuru yaptık ve çıktık. Önde erkekler, arkada otuz civarınkadın. Gürgenler, çamlar, kestaneler ve fundalıklarla çevrili orman yoluna girdik. Ay ışığının aydınlığında yokuş yukarı giTaşların arasından dökülen soğuk ve tatlı sulardan birine yaklaştığımızda beraber gittiğimiz yaşlı hala benimle bir arkadaşımı geriye çekerek “onlar gitsin biz burada namazımızı kılalım” dedi. Yavaşladık ve suyun başına geldiğimizde oturduk.
Hala abdestini aldı. Biz almaya başlamıştık ki ortalık birden kıpkırmızı kesildi. Orman, dağlar taşlar yanıyor gibiydi. Halanın sesini duyduk: Kızlar! Gök kapısı açıldı, hemen duanızı yapın. Onun baktığı tarafa doğru baktık. Göğün bir noktasında narın ikiye ayrılması gibi kor halinde bir yer gördük. Şaşkın ve heyeı idik, kapı da kapanmaya başlamıştı… Hala içten gelen bir iniltiyle duasını tekrarlıyordu: Ya rabbi Cennetine ko beni. Yanımdaki gelinin yıllardır erkek çocuğu olmuyordu, o da bir erkek evlat istedi. Ben bekardım, helal süt emmiş ve okunmuş (hafız, din öğrenimi almış) birinin kısmetime düşmesi için sessizce yalvardım.
Bunları yapana kadar gök kapısı da kapandı. Kendimizi toparladık, abdestlerimizi aldık, namazlarımızı kıldık. Yola kohala bizi uyardı: Gök kapısını görmek bir kısmettir, herkese nasip olmaz, herkese de anlatılmaz. Onun için yetişeceğimiz kadınlar bahis açmazsa siz de bir şey söylemeyin, belki onlar görmemiştir. Gerçekten de yüz, ikiyüz metre ilerimizdeki bu kalabalık herhangi bir şey görmemişti.
Halanın duası öteki dünyaya ait idi. Çocuk isteyenin bir sene sonra oğlu oldu. Ben de helal süt emmiş ve okunmuş birine düştüm. Zaten gök kapısını görüp de dua edenlerin duası aynen kabul olur. (Amel Defteri kitabından)
Bir yanıt bırakın