İsmail Kara Resimli Cumhuriyet Din Kitabı‘nda “Halk Müslümanlığı”na geniş yer verir. Bugün genellikle hurafe ve bid’at olarak görülen geniş halk kütlelerinin uygulamalarını değerli bulur. Bunların çoğunda duygu dindarlığının yansıması görülür. Aslında dinde, inançta “duygu”nun önemli yeri vardır. Yazarımız şöyle der:
“Yalnız dindar halkın tahlile dayanmayan kıymetli bir din anlayışı / anlaması, düzenli bilgiden ziyade hissiyata dayanan mânevi bir derinliği, irfanı, gönül zenginliği ve dua ederken, Kur’an, ezan yahut Mevlit dinlerken müşahede edilebilecek ürperme ve ağlama ile de tezahür eden bir samimiyeti ve huşûu vardır. Dini açıdan bunların her üçünün çok değerli olduğunda şüphe yoktur.”
MEZARLARIMIZ
İ. Kara benzeri başka bir örneğe dikkat çeker:
“Kolay anlaşılması için bu şıkka, Müslüman Türkler arasında dinî hayatın yaygın ve kuvvetli bir unsuru olarak yer alan ölüm, mezar ve ziyaret kültürü meseleleri örnek olarak verilebilir. Bu üç unsurun diniliği ve ahiret inancıyla, insan anlayışıyla irtibatları herhalde tartışma dışıdır. Fakat Müslüman Türkler niçin ‘ölüleriyle birlikte yaşar’lar? Yeniçeri ocağı lağvedildikten sonra niçin yeniçeri mezar taşları da tahrip edilmiştir, dindar vatandaş niçin Eyüp Sultan’da Oruç Baba’yı yahut Fatih Sultan Mehmet türbesini ‘eşit’ seviyede ziyaret ediyor, anneler yeni doğan çocuğunun göbek bağını niçin ona/oraya mensup olsun diye bir türbenin, bir ziyaretgâhın, bir mübarek mekânın kenarına gömüyor, inkılap kanunlarından biri niçin türbeleri kapatmayı kendine birinci mesele yaptı, Anıtkabir nasıl oldu da bir türbeye dönüştü? Ankara’nın ve Konya’nın merkezi niçin hâlâ Hacı Bayram ve Mevlâna türbesi, Alî Paşa’nın cenazesinde “merhumu nasıl bilirsiniz” sorusunun cevapsız kalması yahut cami cemaatinin Yargıtay başkanı İmran Öktem’in cenazesini kılmaya yanaşmaması niçin o kadar büyük tedirginliğe sebebiyet verdi ve İnönü’nün emir subayı cami avlusunda silah çekmek durumunda kaldı, mezar taşı yazıları, süslemeleri niçin çok farklı… sorularına intikal ettiniz zaman bu topraklardaki Halk Müslümanlığını önemsemeden ve anlamadan yola devam etmek zorlaşacak.”
Ve ilgi çekici bir örnek:
“İsterseniz şu ağıta bakın ve nereden, nasıl konuşuyor diye düşünün:
Tabutumda örtmesinler yüzümü / Hasret ölsem yummasınlar gözümü/ Sağ yanımda bir pencere koysunlar/ Nazlı yar geçerken görem yüzünü” (s. 867)
ESKİDEN İZLER
İsmail Kara şu hususa da dikkati çeker:
“Çünkü buralarda ta Ortaasya’dan gelen, İslâmiyet öncesi Anadolu’sundan eklemlenen ve Müslümanlaşarak varlığını sürdüren dayanıklı birçok şey var ve bunlar ölüm etrafındaki meseleleri, ziyaret kültürlerini diğer İslâm ülkelerinin bir kısmından ciddi olarak farklılaştırıyor, daha ele gelir ve görünür, daha etkili ve mühim kılıyor, hepimiz için sembolik unsurlarını artırıyor” (s. 870)
(Devam edecek)