Mustafa Koç’un hazırladığı İstanbul’un İç Tarihi Fatih kitabından birkaç alıntı:
Hekimoğlu Ali Paşa Cami’-i şerifine 25 adım kala soldaki sokak içinde, yine bu Ali Paşa vakfından bir salhane (mezbaha) vardı, her gün akciğer, karaciğer ve yürekten ibaret iki takım ciğer kediler için tahsis edilmişti. Bunlar her sabah sokak kedilerine dağıtılır ve dükkanın önünde yedirilirdi. Böyle hayvanata yiyecek tahsis edilmiş vakıflar nadir olduğundan bu şayan-ı dikkat bir vakıftı. Salhanede eğer kalmazsa sahibi olan Arnavutlar ne pahasına olursa olsun kedilere ayrılmış ciğerleri katiyen kimseye vermezlerdi.
O zamanlar vakıf şartlarına büyük itina ve dikkat gösterildiğinden bu vakıf İstanbul’da salhanelerin kalkmasına kadar devam etmiştir.
Eyüp Kalenderhanesi’nde Şeyh Akil Masum Efendi zamanında her akşam üç büyük kazanla yemek pişer, gelene gidene sofra kurulur, semtin fukarasına devamlı olara yemek verilir, mahallenin kedileri için kazanda yemek ayrılır ve onlara mahsus küçük sahanlar içinde o hayvanların da karnı doyurulurdu, arta kalanlar da tencere ile fukaraya dağıtılırdı. Bu hayrata civarın zenginleri de katışır, günde üç beş kurban gönderildiği olurdu.
KEDİLERE CİĞER
Mevlanakapı’da Kale Dibi Sokak’a dönünce 6 numaralı evin bitişiğindeki hazirede medfun Şeyh Ahmed Efendi Rifaıyye’den Kıllı Yusuf Tekkesi’nde postnişin olarak bulunduktan sonra buraya gelip bu zaviyeyi uyandırmıştır. Her hafta mukabeleden sonra tekkenin kapısı önünde mahallenin kedilerini başına toplar, onlara eliyle ciğer doğrayıp yedirdiği için kendisine “Ciğerci Baba” demişlerdi. Mevlanakapı’daki ikinci tekkesinin şimdi boş arsası içinde kalan toprak mezarı “Ciğerim Baba Türbesi” diye hürmetle ziyaret olunur.
Eyüp Hatuniye şeyhi Hoca Mustafa Vahyi Efendi, Fatih dersiamlarından Mesnevihan Şeyh Hoca Hüsameddin Efendi’nin evlatlığıdır. Pek ehl-i hal bir zattı. Her gün yirmi beş, otuz okka ekmek alır, tekkenin kapısı önüne çıkar, semtin köpeklerini başına toplar, kendi eliyle lokma lokma yapar, dağıtırdı.
Beyazıt Kütüphanesi müdürü İsmail Saib Efendi ve Mesnevihan Esad Dede gibi Hoca Şevketi Efendi de kedileri çok severdi, kırk elli kadar kedisi vardı, bunlara ayrı ayrı isim vermişti, her akşam eve gelirken kediler için aldığı ciğeri eve girmeden kapının önünde lokma lokma keserve kendi eliyle yedirirdi. Buna alışmış olan kediler her akşam aynı saatte kapının önüde toplaşırlar, hocanın yolunu beklerlerdi. Mahalle halkı bundan dolayı Şevketi Efendi’ye “Kedici Hoca” adını takmışlardı.
SIĞIRCIK ŞEYHLERİ
Şeyh Salih, sığırcık şeyhlerindendi. Şa’baniyye’den bir koldur, Ankara taraflarından gelir. Ankara civarında Yabanabad Kazası’nda Şeyhler Köyünde otururlar. Bunlara “Sığırcık Hocası” da derler, “Çekirge Hocaları” diye de marufturlar. Bu şeyhlerin geldiği yere sığırcıklar gelir, çekirgelerle muharebe etmeye başlarlar ve imha ederler. Şeyh efendi bu muharebenin devamı sırasında orada bulunur. Tarlanın etrafına tenekelerle, lengerlerle ve daha geniş kaplarla sular bırakılır. Sığırcıklar çekirgelerle harp ederken üstleri başları ve gagaları kan revan içinde kalır. Sulara dalıp çıkarlar, biraz temizlenip serinler, yine harbe devam ederler. Çekirgeleri tamamıyla bitirinceye kadar bu döğüşme sürer.
(Revnakoğlu’nun İstanbul’u, c. 5, s. 2273)
Can you be more specific about the content of your article? After reading it, I still have some doubts. Hope you can help me.