Hiç

Bilinen bir hikaye: Beldeye yeni gelen kaymakama yoldan geçerken herkes saygı gösterir. Gariban biri aldırmaz. Buna kızan kaymakam adamı azarlamak ister. Adam “sen kimsin?” diye sorar. Diyalog şöyle devam eder: “Kaymakamım”. “Sonra ne olacaksın?” “Vali.” “Daha sonra?” “Vezir” “Daha sonra?” “Belki sadrazam olurum” “Peki, daha sonra?” Kaymakam düşünür, “Hiiç” der.
Bizim gariban cevap verir: “O halde neye caka satıyorsun, ben şimdiden bir hiçim.”

“Hiç” sözlükte varlığı olmayan veya hesaba katılmayacak kadar değersiz, önemsiz olan kimse, yokluk gibi anlamlara gelir. “Hiç” kelimesinin yer aldığı hat levhaları vardır.

Hat levhalarında hikmetli ifadelere yer verilir. “Hiç” gibi ilk bakışta olumsuz çağrışımlara yol açan bir söz acaba ne sebeple seçilmiş olabilir? Bu kelimenin arka planında derin ve zengin bir anlam demeti vardır.

Dünya, yaşama mücadelesinin verildiği bir yerdir. Bu mücadelede başarılı olup hayatı sürdürebilmek için benliğimize bir takım güçler konmuştur. Bunlar arzular, aşırı istekler, ihtiraslardır. Bunların görevi insanın maddi hayatını devam ettirmesine yardımcı olmaktır ki, toplamına kısaca “nefs” denir.

Nefs, başıboş bırakılırsa azmanlaşır.
Bundan bencillik, kibir ve gurur doğar. Maddi bakımdan daha iyi yaşamak, daha çok mal mülk sahibi olmak, daha yüksek mevkilere çıkmak, insanlara hükmetmek, gerekirse onları ezmek, hor görmek gibi tehlikeli ve yıkıcı noktalara varır.

İnsanın bir de ruhi-manevi yönü vardır. Onun mutluluğu maddesi ile manası, nefsiyle ruhu, aklıyla gönlü, dünyası ile ahireti arasında denge kurmasına bağlıdır. Bunu sağlamak için, insan varlığındaki ruhi-manevi yönün kollanması, desteklenmesi gerekir.

Bu destek zaaflarımızla, şişkin egomuzla yanı nefsimizle mücadele etmek ve onu yenmekle verilir. Bunun sonunda nefsani güçlerin, insanın manevi gelişmesine zarar vermeyecek seviyeye çekilmesi amaçlanır. Bu seviye de tevazu, yokluk, fena hali gibi terimlerle açıklanır. İşte bu yokluk ve tevazuyu ifade eden kelimelerden biri de “hiç” sözü yani insanın hiçliğini idrak etmesidir.

Bu hiçlik olumsuz bir şey değildir. Silik, kişiliksiz, pasif hale gelmek değildir. Manevi tekamül yolunda nefsani güçleri ile mücadele eden kimse kibrini, gururunu, egosunu, ihtiraslarını yok etmekle işe başlar. Bunlar zor iştir. Buna “ölmeden evvel ölmek” denir. Bu, fiziki değil bir tür manevi ölümdür.

Nihilizm (Hiççilik), adlı felsefi bir akım vardır, kısaca her şeyin anlamdan ve değerden yoksun olduğunu savunan bir görüştür. Nihilistler hayatın anlamsız olduğunu söyleyip varlığı, değerleri ve ahlakı reddederler. Dolayısıyla Allah’ın varlığını da inkar etmiş olurlar.

Sözünü ettiğimiz “hiç olmak”la nihilizmin uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur. Burada hiç olmak tamamen nefsin aşırılıklarının törpülenerek etkisiz hale gelmesi demektir. Külli bir hiçlik söz konusu değildir. Aksine büyük ve tek bir gerçek vardır, o da Hakk’ın varlığıdır. Hiçliğini idrak eden o külli varlık denizine ulaşan damlanın mutluluğunu yaşar.

1 yorum

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.