14 Ekim Pazar günü Ankara ATO salonunda Altay Kültür, Sanat ve Eğitim Vakfı tarafından bir sempozyum düzenlendi. Başlığı: “Sâmiha Ayverdi’nin vefatının 25. yıldönümü hatırasına Din, Toplum ve Hayat” idi.
Alanlarında Türkiye’nin önde gelen bilim adamları olan konuşmacılar şunlardı: Mahmud Erol Kılıç, Şaban Ali Düzgün, Hasan Kâmil Yılmaz, Süleyman Seyfi Öğün, Kenan Gürsoy, Mustafa İsen, Ekrem Demirli, Mustafa Kara ve Mehmet Demirci.
Sunulan tebliğ başlıkları şöyle: Din Anlayışında Değişim, Zamanın Değişimi ve Dînî Hükümler, Din ve Sosyal Yapıda Değişim, Sâmiha Ayverdi’nin Din ve Maneviyat Anlayışı ile Değişim Olgusuna Bakışı, Dinin Tasavvufi Boyutu, Dünden Bugüne Toplumumuzda Din ve Tasavvufî Hayat, Günümüzde Tasavvufî Hayat ve Problemleri, Sâmiha Ayverdi’de Din ve Tasavvuf.
Ayşe Yıldız Topuz’un titiz koordinatörlüğünde hazırlanan sempozyum çok verimli ve başarılı oldu. Salonu tamamen dol duran dinleyicilerin alaka ve dikkati sonuna kadar devam etti.
ŞİŞEN İHTİYAÇLAR
Konuşmacılardan Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, politik kültür, muhafazakarlık ve milliyetçilik gibi konular üzerinde çalışan bir sosyal bilimcidir. Sempozyumdaki bildiri başlığı “Din ve sosyal yapıdaki değişim” idi. şimdi onun konuşmasından bazı alıntılar yapacağım.
124 bin peygamber gelmiş. Demek ki o sayıda bozulma olmuş ki, Tanrı yeniden düzeltmek istemiştir. Vahiy, tarihe müdahaledir. Yarattığı beşerden memnun kalmıyor ki müdahale ediyor.
Burada inançla hayatı konuşuyoruz. Ne yazık ki inanç bir yerde, hayat başka yerde kalıyor. Biz mesela kaplangiller gibi tabiatın bahşettikleri ile yetinmiyoruz. Tabiatı tahrip ederek kullanıyoruz. Tabiattan çekip aldığımız şeyler bizim zenginliğimizi oluşturuyor. Ve bu, bir yerden sonra ihtiyaçlarımızın şişmesine yol açıyor.
Mesela giyinmek tabii bir ihtiyaç; ama birileri için Beymen’den giyinmek ihtiyaç haline geliyor. Ulaşım için sonuçta 4 tekerlekli bir araç yeter. Ama bazıları için Kadillakla gitmek ihtiyaçtır. Yani geçim dünyamızla ihtiyaçlarımız arasında bir kolerasyon (bağıntı) kuramıyoruz.
Bizler için olması gereken şeyler, bizim kendileri için olduğumuz gibi bir sonuç doğuruyor.
Kapitalist anlayış, her şeyin metalaştığı, mallaştığı tuhaf bir dünya kurdu.
İhtiyaçla geçim imkanları arasında belli ilişkileri kurmak mümkündü, fakat artık kontrolden çıktı.
HESAPLAŞMAK
Bunun dinle alakası şudur: Vahiy marifetiyle insanlığa olan ilahi müdahaleler şunu demek ister: “Artık değer”in biriktirilmesi, beşeri insanlıktan uzaklaştırır.
Dinler orijinal olarak getirdiklerinden, tarihsel olarak uzaklaşıyorlar. Yahudi, Hristiyan ve İslam tarihi hep böyledir.
Bu durumu sadece insanın fıtratıyla açıklamak eksik sayılır. Bunları aktive eden bir maddi dünya var. Bu maddi dünya ile doğru dürüst hesaplaşmadan işin içinden çıkılmaz.
Ben bunu Hz. Ali Efendimizin bir sözünden öğrendim. Bu ifade beni adeta çarptı. Şöyle buyurur Hz. Ali: “Neye inandığınız, nasıl yaşadığınızı değil; nasıl yaşadığınız, neye inandığınızı gösterir.”
Maddi medeniyetle hesaplaşmak gerekir. Bu hesaplaşma teolojiden çok sosyoloji ile yapılır.
Bir yanıt bırakın