“Eski İstanbulluların söylediği bir söz vardır; şehri dört evliya korur derler. Anadolu yakası Hz. Hüdayi’nin, Boğaz ve Marmara Yahya Efendi’nin, Avrupa tarafında Sur içi Sümbül Efendi’nin, Sur dışı ise Merkez Efendi’nin tasarrufundadır. Doğru veya yanlış bilmem ama söz budur ve ne zaman Üsküdar’dan Beşiktaş’a geçsem hep bu söz aklıma gelir.”
Bu cümleleri R. Hakan Talu’nun “İhtiyaç Fazlası Tanburi” kitabından aldım, alt başlığı “Müziğin Peşinde 40 Yıl” (Pan yayıncılık, 2022).
Hakan Talu’nun Türk musikisinin icrası, öğretimi ve bilimiyle uğraşan değerli bir sanatkar olduğu anlaşılıyor. 40 yıllık hatıralarını kaleme aldığı bu kitap güzel bir dile ve üsluba sahip.
Kitapta sadece müzik yok, zengin bir İstanbul kültürü, müzik adamlarının hayatları, Türk musiki tarihi, Mevlevlik, Kani Karaca, yazarın yurt dışı konserleri ve daha birçok şey yer alıyor. Musiki ile uğraşanların başucu kitabı olacak bilgilerle dolu değerli bir eser.
YAHYA EFENDİ DERGAHI
Geçenlerde Murat Bardakçı, Fenerbahçe’nin mağlubiyeti üzerine Şükrü Saracoğlu Stadı ile Bektaşi Şeyhi Yusuf Fahir Baba’nın manevi ilişkisini tekrar dile getiren eğlenceli bir yazı yazdı.
“Fenerliler manevi büyükleri Yusuf Fahir Baba’ya karşı saygısızlık etmemeliler” diye hatırlattı.
Bir yerlerin manevi sahiplerinin olması Doğuda ve Batıda birçok kültürde vardır.
Seküler anlayışla bu türlü inanışların küçümsenmesini doğru bulmuyorum. Nihayetinde böyle inançların arka planında ortak bir inanç, bir aidiyet ve tarihi bilgi birikimi yer alır. Bütün bunlar toplumun birlik beraberliği, bütünleşmesi ve kaynaşmasında olumlu etkiye sahiptir.
Hakan Talu bu dört veli hakkında bilgiler verir: Celveti tarikatinin piri Aziz Mahmud Hüdayi’nin dergahı Üsküdar’da, Kanuni Sultan Süleyman’ın sütkardeşi olan Yahya Efendi’nin dergahı ise Beşiktaş’tadır.
Her ikisinin de edep gereği pek fazla yazılmayan sayısız kerameti, yüzyıllar boyunca İstanbul’un manevi tarihi olarak meraklılarınca fısıltı halinde konuşulmuş, kulaktan kulağa yayılmış ve nesilden nesle iletilmiştir.
Tıpkı bugün Beşiktaş önünden geçen gemilerin kaptanlarının Yahya Efendi’nin ruhuna Fatiha okuması veya eski kayıkçıların lodoslu günlerde Eminönü-Üsküdar arasındaki Hüdayi yolunu kullanmaları gibi.
Yahya Efendi Dergahı müzik tarihimiz için de önemlidir. Dellalzade İsmail Efendi, tanburi Büyük Osman, Hacı Arif Bey, Şemsettin Ziya Bey, kemani Rıza Efendi bu dergahın haziresinde yatmaktadırlar.
ÖZBEKLER TEKKESİ
Yazarımız devam eder: Yahya Efendi’nin tam karşı kıyısında Özbekler Tekkesi vardır. Özbekler’e rahmetli Nezih Uzel ile beraber gitmiş ve Tekke’nin tarihini ondan öğrenmiştim. Nezih Ağabey de “Bana bir bardak su verdi, dervişi oldum,” dediği Şeyh Necmettin Efendi’den aktarmıştı:
Hac zamanı Buhara, Taşkent ve Semerkant’tan İstanbul’a gelen Nakşibendi dervişleri kervansaray veya hanlarda değil açık arazide kurdukları çadırlarda kalırlar, Eyüp Sultan’ı ziyaret ederler, cuma namazından sonra selamlığa çıkarlar ve padişahtan Hac için izin alıp şehirden ayrılırlarmış.
Yine dervişlerin çadırlarını Sultantepe’ye kurdukları bir zamanda durumu gören devrin padişahı, Nakşi dervişlerine, isterlerse bu arazinin üzerine bir tekke yaptırıp kendilerine vakfedebileceğini söylemiş. Böylece şehrin ilk Özbek Tekkesi Sultan III. Mustafa devrinde inşa edilmiş. (Özbekler Tekkesi’ne ileride devam ederiz)
Bir yanıt bırakın