İZMİR’DE BİR RİFÂÎ ŞEYHİ
SÜLEYMAN HAYÂTÎ AKTUĞ (HAYÂTÎ BABA)
Mehmet Demirci
İzmir’de Tasavvuf Kültürü adlı kitabımın[1] neşrinden sonra konuyla ilgili araştırmalarım devam etti. İzmir’deki son dönem şeyhlerine dâir yeni mâlûmâta ulaştım. Bu yazının konusunu bunlardan biri hakkındaki bilgiler teşkil ediyor.
Tekkelerin kapatılmasından sonra binâlarının büyük ekseriyeti harap oldu veya talan edildi. Manisa’da Entekkeliler diye bilinen Rifâî Dergâhı, binası günümüzde çeşitli birimleriyle ayakta kalabilmiş şehirdeki yegâne dergâhtır. Şahıs mülkiyetinde olduğu için yağmalanmadı. Vârisleri de korumaya özen gösterdiler. Manisa merkezinde İbrahim Çelebi Câmisiyle karşı karşıyadır.
Kurcusu Ahmed Vehbi Efendi’dir (1795-1851). Mısır’da tahsil gördü. İstanbul’a gelerek Kartal Rifâî şeyhi Ma’rifî Efendi’ye intisap etti. Şeyhinin işâretiyle 1833’te Manisa’ya geldi. Hatuıniye ve İbrahim Çelebi medreselerinde hocalık yaptı. Bu arada kendi parasıyla arsasını alıp Rifâî tekkesini inşâ ettirdi. Aslen Antakyalı olduğu için, halk ağzında bu kelime “Entekkeli” diye söylendi ve dergâh bu isimle meşhur oldu.[2]
*
Manisa Entekke Rifâî Dergâhının Hasan Rüşdî’den sonra üçüncü şeyhi Hüseyin Kemâleddin Efendi’nin (1888-1951), İzmir’de irşad görevini sürdüren bir dervişi de Süleyman Hayâtî Altuğ’dur (1906-1988).
Süleyman Altuğ 1322/1906 yılında Manisa’nın Gördes ilçesinde doğdu. Rüşdiye mezunu olup, Gördes Maliyesi ve Kırkağaç Mal Müdürlüğünde çalıştı. Manisa Belediyesinde görev yaptı. Çocuklarının tahsîli için 1943’te İzmir’e taşındı. İzmir Belediyesinde Ayniyat muhâsipliğinden sonra, Fuar Evlendirme Dairesi’nde Belediye evlendirme memurluğundan emekli oldu.[3]
Hayâtî Baba hakkında çıkmış bir kitabın uzun ismi şöyledir: “Fakîrullah es-Seyyid H. S. Hayâtî Aktuğ Târihçe-i Hayatı ve Rufaiyye ve Kadiriyye Tarîkatı Kolu”. Hazırlayan Ali Zihinli, 1989’da Konya’da basılmış.
Buradan öğrendiğimize göre Süleyman Hayâtî Efendi tasavvufî bir çevrede yetişti. Babası Süleyman Sıdkı Efendi adlı şeyhten el almıştır. Kendisi de aynı zattan feyz aldı. Sekiz yaşından beri manevi hazları duymaya başladı. Daha sonra Kırkağaçlı İbrahim Edhem’den istifâde etmiş, son olarak da Hüseyin Kemâleddin’e bağlamıştır.
Bu konunun ayrıntılarını ve cereyan şeklini Hayâtî Baba’nın kendi ifâdesinden nakillerle sadeleştirerek ortaya koymaya çalışalım:
“…. Allah’a şükür, ilâhî aşk lütfedildi. Bu şevk ve sevinçle Rabbimin lütuf ve ihsânı sâyesinde anne babamın intisap ettikleri fâzıl ve kâmil, büyük üstad ve kâmil mürşid olan Hafız Süleyman Sıdkı Efendi’nin mübarek nazarlarına nâil oldum. Hakkımda yüce bir teveccüh göstererek bizleri temizlik, ferâset ve ilâhî aşk halkasına dâhil etti. Bundan duyduğum haz ve sevinci sekiz yaşımdan beri muhâfaza ediyorum.”
Şöyle devam eder:
“Dînî ve ictimaî hayatın dünyevî uhrevî saâdetini tadabilmek için, önce bunları kavramak ve bilmek ve bilerek yaşatabilmek ve yaşamak düşüncesi içinde günlerce, aylarca, hattâ uzun yıllarca mücâdele ettim. Bu arada irfan sâhibi birçok âriflerin (Allah onlardan razı olsun) eserlerini okumak ve demek istedikleri gizli mefhumları ferâsetle öğrenmek azmiyle didindim.”
Süleyman Sıdkı 1925’te vefat ettiğinde 19 yaşındaki Hayâtî Baba, bir süre mahrûmiyet içinde hasret ateşiyle çırpınır. Bu sırada pederinin önceden dervişi ve Hasan Rüşdî’den icâzetli Kırkağaç’ta ikamet eden İbrahim Edhem Hazretlerine bağlanır. Tarîkatteki noksan işlerini ondan ikmal etmekte iken bu zat da vefat eder.
Bunun üzerine eşi Gülsüm Hanım’la birlikte yanık gönüllerini avutmak üzere, Manisa’da âsitâne yani merkez tekke sâhibi bulunan, yollarının bağlı olduğu Hüseyin Kemâleddin Efendi’ye sığınırlar. Bunun 1927-28’den sonra olduğu söylenebilir. O târihlerde Manisa Belediyesi’nde görevlidir. Hem vazîfesini yapıyor ve hem de Kemâleddin Efendi’nin derslerini tâkip ediyordu.
Hüseyin Kemâleddin Efendi’yi şöyle tanıtır:
“Tarîkatimizin esas vilâyet makāmı kabul edilen bu makāma sâhip bulunan bu zat ilimde fazîlet sâhibi, Allah’ın emirlerini aynen nakleden ve bizzat kendisi de tatbik eden biri olup; memlekette doğruluğu, nezâketi, ârifliği ve ilim yolundaki gayreti bilinmekteydi. İbrâhim Çelebi Câmisindeki değerli vaazları[4], halka karşı olan alçak gönüllülüğü, Manisa’daki dergâhında Hakk’a olan ibâdeti ve şeyhliği ile çevresinde temâyüz etmişti.
“Hükûmetimizin laikliği kabul etmesiyle (30 Kasım 1925’te tekkelerin kapatılması kastediliyor MD) kapanmış bulunan tekkesinin dışında olmak üzere, kendi tasavvufî hayâtını yalnız olarak devam ettirdi. Bu arada önceki dervişlerine ve sonradan gelip “Hakk’a ne şekilde lâyık kul olunabilir?” sorusuyla başvuranların dertlerine merhem oldu.”
951 yılında vefat eden Kemâleddin Efendi, S. Hayâtî’ye bir gün şöyle der:
“Oğlum, dünya külfetinden, maddî hizmetten başka, sana bir de mânevî hizmet yüklü yükleniyor. Hazır ol, dikkatli ol ve kabul et!” Bundan ürkerek bu yükün ağırlığını taşıyacak kudrette olmadığını îtirazla af talep ettiğinde şeyhi şöyle diyecektir: “Ezeldeki takdîre boyun eğmek bizim şiârımızdır. Hem bu gibi vazîfeler istîdâdı olanlara verilir. Biz de emir kuluyuz” Ve şunu ilâve eder: “Ve hem bu vazîfeyi sana tâlim edecek (kimse) pek yakında yanına gelecek.”
- Hayâtî bu sorumluluğun ciddiyetini anlatır: “O günden îtibâren dehşetli bir korku içinde halkın işlerini yaparken mânevî vazîfenin ehemmiyetini düşünüp bir hatâ yapmamağa mümkün olduğu kadar gayret etmek için Rabbimden dâimâ niyazda bulundum.”
- Hayâtî Baba iki vâkıasını, yani uyku ile uyanıklık arasında veya rüyasında geçen önemli olayı anlatır. Birincisine göre Hz. Peygamber, Ahmed er-Rifâî, Süleyman Sıdkı, İbrahim Edhem ve Tığlı Mustafa’nın bulunduğu bir mecliste kendisine hırka giydirilir. İkincisinde ise gene Resûlüllah (as), Seyyid Ahamed er-Rifâî ve Tığlı Mustafa Efendi’nin bulunduğu bir toplantıda, kendisine şeyhlik hilâfetnâmesi verilir.
Hüseyin Kemâleddin Efendi’nin halîfelerinden olan Tığlı Mustafa Efendi İzmir’e göçerek S. Hayâtî’nin erkândaki eksiklerini tamamlatmıştır. Bu olayın 1947 yıllarında Süleyman Hayâtî 41 yaşlarında iken olduğu tahmin edilebilir. Gençliğinden beri irfan sâhibi birçok zattan istifâde eden ve tasavvufî eserleri okumaya büyük merâkı olan Hayâtî Baba Mekteb-i Rüşdiyede okuduğu Arapça bilgisini geliştirmeye gayret etti. Böylece Kur’ân-ı Kerîm’i kısmen de olsa mânâlandıracak seviyeye geldi.
*
Başta sözünü ettiğimiz kitabın ilk 81 sayfası Hayâtî Baba’nın notlarından oluşuyor. Burada Hak yolcusuna şunları hatırlatır:
“Yine şunu da iyi bilmek lâzımdır ki hazret-i insanın iki cephesi vardır. Bir cephesi Hakk’a nâzırdır, diğeri halka nâzırdır. Ne vakit ki insan Hakk’a nâzır olan (bakan) cephesinde kemâle erer, varını Hakk’a satar, vücud görünüşünden geçer, sahte benliğini atarsa, kendisi ile Hak arasında perde olan büyük perde yırtılmış olur ki, o vakit de hazret-i insanda tutan, işiten, yürüyen, gören, konuşan Hak olur. İşte evliyâullahın kerâmeti, Hakk’ın o vücuttan işleyen işidir.”[5]
Hayâtî Baba’dan bir alıntı daha yapalım: “Mü’minin kalbinde dünya varken, onu Hak’tan gayrıya bağlayan ne kadar âlim olsa, câhilden farkı yoktur. Bunun için Allah’ın aşk şarabında erimiş bir gönül sâhibi bul. Onun gönlüne gir. O, seni düştüğün dertten kurtarır. O, seni benlikten soyup Hakk’a ulaştırmayı tavsiye eder. Kapıdan içeriye edep ve hayâ kartıyla giren tedâvi olur. Çünkü senin içinde bir hayli maraz var.”
*
Süleyman Hayâtî Baba Rifâî ve Kadirî usulüne göre yüzlerce dervişe el verdi, muhterem eşi Gülsüm Anne ile birçok kimseyi nurlandırdı. Hâlen hayatta iki oğlu bir kızı vardır. Dergâhı İzmir İkiçeşmelik 776. sokakta kendi satın aldığı iki katlı bir ev idi. Hayâtî Baba’nın kabri Karşıyaka Örnekköy mezarlığında âile kabristanındadır.
DİPNOTLAR
[1] Mehmet Demirci, İzmir’de Tasavvuf Kültürü, h yayınları, İstanbul, Haziran 2017
[2] Bkz. Necdet Okumuş, Manisa Rifâî Dergâhı Entekkeliler, Manisai 2003; Entekkeliler Sempozyumu, hazırlayanlar: M. Veysi Dörtbudak-Gürol Pehlivan, Manisa, 2010
[3] Babası hakkında ki bu bilgileri lütfeden oğlu Emin Natık Altuğ’a (d.1933) teşekkür ederim.
[4] Hüseyin Kemâleddin Efendi’nin İbrahim Çelebi Camisinde okuduğu hutbe metinleri için bkz. Necdet Okumuş, Manisa Rifâî Dergâhı Entekkeliler, Manisa, 2003, s. 58-96
[5] Fakîrullah es-Seyyid H. S. Hayâtî Aktuğ Târihçe-i Hayatı ve Rufaiyye ve Kadiriyye Tarîkatı Kolu, yayınlayan, Ali Zihinli, Konya, 1989, s. 41
Bir yanıt bırakın