Yirmi yıldır dini referans alan bir iktidarın yönetimindeki Türkiye’de İslam dini daha görünür olmasına, din eğitimi ve öğretimi alabildiğine yaygınlaşmasına rağmen ciddi bir ahlak buhranı yaşadığımız kanaati yaygındır. Bürokraside dindarlık bir tercih sebebi sayılmaktadır. Bu durum zayıf karakterli kimseleri dindar görünmeye sevk edebiliyor. Birilerine yaranmak için Cuma namazına gidenler çoğaldı. Burada konumuz kişiler değil anlayış ve zihniyettir. Bu olumsuz durumdan en çok zarar gören de dinin bizzat kendisidir.
Bu vaziyette şöyle bir hataya düşmekle karşı karşıyayız: Çok geniş bir etki alanı olmasına rağmen demek ki din bir çıkar yol değilmiş. Din bu ise, dindarlar böyle ise ben bu dinden yana değilim. Kısacası artık dinin gücü bitmiş devri dolmuştur. Dinin günümüz insanına verecek bir şeyi yokmuş.
Oysa işin aslı böyle değildir. Allah’ın dini İslam kıyamete kadar geçerlidir. Her devrin ihtiyacına cevap verecek imkanlara sahiptir. Yeter ki onu doğru anlayalım ve doğru uygulayalım. Pakistanlı müteffekkir şair Muhammed İkbal’in (1877-1938) meşhur bir sözü vardır: “Kabahat İslam’da değil bizim Müslümanlığımızdadır.” İşte bütün mesele burada düğümlenir.
İSLAM İNSANA GÖREDİR
İslam’la insan ikizdir. Din insan içindir ve insana göredir. İnsan maddi ve manevi iki yönü var. Bir bedene, bir de ruha, akla, gönle sahibiz. Bedenimiz güçlü, sağlam ve düzgün olduğu halde ruhumuz yaralı, gönlümüz bulanık ise biz sağlıklı bir insan olamayız. Aslında bedenimizi idare eden de manevi yönümüzdür. İnsan bir fil kadar güçlü değildir. Ama aklı ve iradesiyle bir fil sürüsüne hakim olabilir.
Dinin bir dışı bir de içi (zahiri, batını) vardır. İman dil ile ikrar (söyleme) kalp ile tasdikten ibarettir. Dinin zahiri, dışı, diliyle Allah’ın tek olduğunu söylemek, namaz, oruç, hac, zekat gibi farzları yerine getirmektir. Batını, içi ise ihlas, samimiyet, tevazu şefkat, merhamet, digergamlık, adalet ve benzeri özelliklerdir. Dini ağacının kökü ve gövdesi iman, dalları yaprakları ibadet, meyvesi ahlaktır. Meyvesiz ağaç ancak odun olarak yakılır.
Ramazan ayındayız. Kur’an’da orucun gayesinin takva olduğu belirtilir. Takva şüpheli şeylerden uzak durmaktır. Peygamber Efendimiz “Nice oruç tutanlar var ki oruçtan onlara kalan sadece açlık ve susuzluktur” buyurur ve oruçla yalanın bağdaşmayacağını belirtir.
ARTAN ŞEKİL DİNDARLIĞIDIR
Şunu demek istiyorum. Evet, son yıllarda din daha görünür olmuş, dindar diye nitelenenlerin sayısı artmış olabilir. Ama ne yazık ki bu şekil dindarlığıdır. Hatta farkına vararak veya varmayarak dini çıkarlarına alet etmektir. Kimsenin günahına girmeyelim; bilgisizlik sebebiyle veya yanlış yerde bulundukları için samimi “şekil dindarları” da bulunabilir. Bu bir kolaycılıktır, dinin görünen ibadetlerini yerine getirerek bununla yetinen hatta mutlu olanlar çıkabilir. Sarık, cübbe giyip sakal bırakarak iyi Müslüman olduğunu düşünenler olabilir. Bu türlü din anlayışında eksiklik vardır.
En çirkini ve en zararlısı ise dindar görünmeyi maddi çıkarlarına alet edenlerdir. Bunlara münafık denir. Böylelerinin sayısının az olmasını dilerim. Bir sonraki yazıda din anlayışındaki zaafın sebepleri üzerinde duracağım.
Bir yanıt bırakın