MERHABA 20 temmuz 2012
Değerli Yeni Asır okuyucuları merhaba. Bundan böyle haftada iki gün sizlerin huzurunda olmak arzusundayım.
Ben kim miyim? Sizler gibi bir ademoğlu. 42 yıldır İzmir’de yaşıyorum. Üniversite hocalığından emekliyim.
Üniversiteler sadece araştırma ve ders vermeyle yetinmemesi gerekir. Bulunduğu bölgenin kültür ve fikir hayatına katkıları da olmalıdır.
Benim alanım Tasavvuf Tarihi. Tasavvuf insanlara manevi arınma, ruhen yücelme yollarını; nefsin ve maddenin esaretinden kurtulma, ahlaklı, erdemli olma usullerini gösterir. Şefkati, özgeciliği, kendinden çok başkalarını düşünmeyi, Yaradan’dan dolayı yaratılmışları sevmeyi öğretir.
TASAVVUF ÜSLUBU
Milletimiz, sahip olduğu dini tasavvuf üslubu içinde benimsemiştir. Mevlana’lar, Hacı Bektaş’lar, Yunus Emre’ler bizim gönül dünyamızın önderleridir. Anadolu ve Balkanların manevi hamurunu bu tür insanlar yoğurdu.
İzmir ve çevresinde de bu düşüncenin mensupları vardı. Bu büyük zincirin İzmir yöresine ait halkaları elbette olacaktır. İşte bu sütunda onlardan bahsetmeye çalışacağız.
Bu açıdan İzmir’den, İzmir’in kültür tarihinden söz etmek düşüncesindeyim. Özellikle 100-150 sene önce karşımızda nasıl bir İzmir vardı? İnsanların gündelik hayatı, inançları, değer hükümleri ne durumdaydı?
Büyük Şehir Belediyesi’nin “Kent Kitaplığı” yayınları arasında çok değerli “anı” kitapları çıktı. Onlardan hareketle, özellikle İzmir ve çevresinde kültür hayatı, tasavvuf kurumları ve musiki dünyasına ait bilgiler aktarmayı tasarlıyorum. Emir Sultan’dan, İzmir Mevlevihanesi’nd
KİMİN MERHABASI
Söze merhaba diye başladık. Sözlüğe bakıyoruz, merhaba “iyi günler, günaydın” anlamında bir selamlaşma sözü diye tarif edilmiş. İkinci anlamı; övülen, yüceltilen kimseye hitap sözü. Süleyman Çelebi’nin o unutulmaz mısralarında olduğu gibi: “Merhaba ey can-ı canan merhaba / Merhaba ey derde derman merhaba”
Sözünü edeceğimiz kişi ve kurumların anlayış dünyasını Ahmed Paşa’nın şu beyti güzel anlatır:
“Canıma bir merhaba kıldı ezelde çeşm-i yar / öyle mest oldum ki gayrın merhabasın bilmedim”
Şunu demek ister: ezelde sevgilinin gözü benim canıma, ruhuma bir merhaba demişti. Bu sözle ben öyle kendimden geçtim ki, öylesine sarhoş oldum ki, artık başka kimsenin merhaba deyişini duymuyorum, fark etmiyorum.
EZELDEKİ HİTAB
Burada kastedilen, ezelde Allah’ın ruhlara “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sormasıdır. Gönül adamları bu hitaba çok önem verirler. Onu en büyük mutluluk kaynağı bilirler. Bu mutluluk ve sarhoşluğu ömür boyu yaşarlar, o sesi hep içlerinde hissederler. O sesin sahibini her yerde görür gibi yaşarlar.
Dünyaya, eşyaya, insanlara o gözle bakmaya çalışırlar. Çünkü her şey O’ndan bir iz, bir eser taşımaktadır. O her türlü güzelliğin kaynağıdır ve O’nun yarattığı her şey güzeldir. “Severiz her güzeli Sen’den eserdir diye” ifadesi bu gerçeği yansıtır.
Bir yanıt bırakın