Manisa Mevlevihanesi 14. asırdan, Saruhanlılar döneminden kalma bir yapıdır. 2001’de Celal Bayar Üniversitesi tarafından restoresi yapılıp, “CBÜ Manisa ve Yöresi Türk Tarih ve Kültürünü Araştırma ve Uygulama Merkezi”ne tahsis edildi. Mevlevi kültürünün tanıtıldığı bir etnoğrafya müzesi olarak kullanılıyor.
Ayrıca açılışından beri sempozyumlara, birçok bilimsel ve kültürel faaliyetlere ev sahipliği yaptı. Bu tarihi mekanda son olarak 1 Nisan Çarşamba akşamı Zekai Dede anılacak.
Adı geçen merkez ve Manisa’daki Mevlana Araştırma Kültür Sanat Derneği (MAKSAD) işbirliği ile gerçekleşen programda Ümit Yazıcı yönetimindeki musiki topluluğu Zekai Dede’nin bestelerini icra edecek. Ben de Zekai Dede’yi anlatmaya çalışacağım.
II. Mahmut döneminde batılılaşma hareketleri sırasında Mızıka-i Humayun adlı kurum açılarak bizde batı müziği etkisi kendini göstermeye başladı.
Bunun sonucu olarak, bazı makamlar ve usuller yavaş yavaş terk edildi. Küçük hacimli eserler sayıca arttı, 3-4 bölümlük besteler yerini, 3-4 cümlelik parçalara bıraktı. Hacı Arif Bey, Şevki Bey gibi isimler şarkı formu akımına kendilerini kaptırdı.
Zekai Dede (1824-1897) devrinin değerli bir musiki adamıdır. İsmail Dede Efendi’nin öğrencisidir. Aynı zamanda hattat ve hafız olup okullarda musiki öğretmenliği yaptı. Kendisi yeni gelen Batı etkisi akımının tersine, klasik tarzı sürdürmeye devam etti. Klasik tarzın son temsilcisi olarak tanınan Zekai Dede Efendi, dönemindeki değişim rüzgarına da uzak kalmadı.
Bestekarlığının yanı sıra Mevlevihane’de kudümzenbaşılık ve Darüşşafaka’da Musiki hocalığı yaptı. Darüşşafaka önemli bir eğitim kurumuydu. Oradan musikişinaslar da yetişti. Zekai Dede Efendi’nin, musiki üslubu onlar aracılığı ile XX. yüzyıla taşındı.
Dini ve din dışı musiki sahalarında pek çok eser besteledi. Türk musikisi bestekarları arasında önemli bir yeri vardır. Birçok öğrenci yetiştirdi, onlar aracılığıyla zengin bir repertuvarın günümüze ulaşmasında köprü vazifesi gördü.
XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren notaya alınarak unutulmaktan kurtarılan pek çok dini ve din dışı sözlü eser, onun okuduğu veya öğrencilerine öğrettiği şekilde Türk musikisi repertuvarına aktarılmıştır.
Dini ve tasavvufi eserlerinin toplam 500 civarında olduğu söylenirse de bunlardan ancak 300’e yakını günümüze ulaşabilmiştir.
“Durmaz yanar vücudum”, “Tövbe edelim zenbimize”, “Yüce sultanım derde dermanım” “Bir muazzam padişahsın ki kulundur cümle şah” mısralarıyla başlayan eserleri çoğumuzun kulağındadır.
İcra edilen eserlerden biriyle bitirelim; Güftesi Yunus Emre’ye ait ilahi: “Allah emrin tutalım, rahmetine batalım/ Bülbül gibi ötelim: Allah Allah Kerim Allah. Yunus söyler sözünü Hak’ka bağlar özünü/ Görmek ister yüzünü, Allah Allah Kerim Allah”
Bir yanıt bırakın