MEVLEVİHANELER SEMPOZYUMU
Hz. Mevlana bizim 750 yıllık bir değerimiz. 750 seneden beri gündemde kalmak önemli bir hadisedir. Fikirleri, eserleri ve etkileriyle 750 yıl boyunca canlılığını devam ettirmek, Türk kültürü adına sevindiricidir.
Bu tür olaylar ancak büyük ve köklü milletlerde olur. Bazı devletlerin 150-200 senelik tarihleri olduğunu düşünürsek konunun önemi daha iyi anlaşılır.
Evet Mevlana ve eserleri 750 seneden beri bizim milletimize heyecan ve ruh vermektedir. Bu kadar eski bir kültür ve irfan geleneğine sahip olmak bir şanstır. Kökleri derinlere uzanan ağaçlar daha sağlıklı ve daha güçlü olur. Çünkü daha iyi beslenirler, kuraklıklardan fazla etkilenmezler.
SEMPOZYUM
Özellikle Aralık ayında her yıl bütün Türkiye’de Hz. Mevlana ile ilgili çeşitli faaliyetler yapılır. Bu yıl 9-10 Aralık’ta Konya’da “Günümüzde Yurtiçi Mevlevihanelerinin Durumları” adlı bir sempozyum düzenlendi. Selçuk Ü. Mevlana Araştırmaları Enstitüsü ve Konya Büyükşehir Belediyesi ortaklaşa bir hizmeti idi.
Prof. Mustafa Kara’nın işaret ettiği gibi, tasavvufi faaliyetler için şu üç unsurun gerekliliği üzerinde durulmuştur: Zaman, mekân ve ihvan.
Mekân görevini tekke ve dergahlar ifa etmiştir. Tarikatlerin tamamına yakınının tekkeleri vardır. Mevlevilikte ise mekan önemli bir unsurdur. Başka tarikatlerde daha basit yerlerde faaliyet yürütülebilir. Ama Mevlevilikte geniş yapılara ihtiyaç vardır. Hele âsitane görevi yapan Mevlevihaneler birçok müştemilâta sahiptir. Matbah, semâhane, derviş odaları, harem, şeyh odası vb gibi.
Tekkelerin kapanmasından sonra yüzlerce Mevlevihane devre dışı kaldı. Kimi başka amaçlarla kullanıldı. Kimi harabiyete terk edildi, yıkıldı, izi bile kalmadı. Özel mülk olanların yerlerine yeni binalar yapıldı. Cami olarak varlığını devam ettiren pek azı ise şanslı yapılardı.
*
Söz konusu sempozyumda yurdumuzdaki Mevlevihanelerin hali hazırdaki durumları konu edildi. Bazılarının restorasyonla hayatımıza kazandırılmasını dinledik, sevindik. Bunlardan bir kısmının kuruluş amacı dışında kullanılması hüzün verdi.
Başlıca tebliğ konuları şöyle sıralanabilir: Genel olarak İstanbul Mevlevîhâneleri, Bahariye, Galata ve Kasımpaşa Mevlevîhâneleri, Çankırı, Çorum , Eğirdir, Eskişehir, Kütahya Ergûniye, Afyon, Bilecik ve Tozman, Antep, Kilis, Tokat, Urfa, İzmir, Tire, Kayseri, Manisa, Muğla, Gelibolu Mevlevîhâneleri.
*
Ayrıca şu konular üzerinde duruldu: Güzel sanatlar mektebi vasfıyla mevlevîhâneler, mevlevîhânelerin insan yetiştirmedeki rolü, mevlevîhânelerde semâzen yetiştirme, gelenek ve günümüzdeki sema pratiklerinin karşılaştırmalı analizi, Mevlâna ve semâ .
Benim sunduğum tebliğin kısa bir özeti şöyledir:
TİRE MEVLEVİHANESİ
Ege’de Mevlevilik erken dönemlerde yayılmaya başladı. Tire Mevlevihanesi en eski dergahlardandır. Tire 1072’de Büyük Selçuklular’la tanıştı. 1396’da Yıldırım Beyazıt tarafından Osmanlı topraklarına katıldı. Eskiden beri önemli bir kültür ve irfan merkezidir. Evliya Çelebi 1671’de şehri ziyaret ettiği sırada burada 70 tekke ve 30 medresenin varlığından söz eder.
Tire’deki Yeşil İmaret Camii var. Evliya Çelebi’den öğrendiğimize göre burası Mevlevihane olarak yapılmış. Mahallede başka cami bulunmadığı için camiye çevirmişler. Seyyahımız, “Amma yan sofaları ve mihrap tarafı tabakaları yine Mevlevihane üzre durur” diyor.
II. Murad’ın Aydın sancak beyi Yahşi Bey bir Mevlana hayranıdır. Yeşil İmaret Zaviyesini o yaptırdı. Yahşi Bey Ovası adıyla anılan geniş bir arazinin ve şehirde 127 adet dükkanın gelirlerini Mevlevihane’ye vakfetti. Bu Mevlevi zaviyesi Tire merkez çarşısının oluşumunda bir başlangıç noktası teşkil etti, hanlar, hamamlar ve başka üniteler yapıldı. Yeşil İmaret minaresinin sonradan eklendiği söylenir.
*
Kaynaklarda Tire Mevlevihanesi olarak geçen asıl mekanın ise Aydınoğulları devrinden kaldığını söylemek mümkündür. Buranın son şeyhi Hayrullah Dede(ö. 1928), icazetini Eskişehir Mevlevihanesi postnişini Hasan Dede’den aldı. Ona ait mühür Galata Mevlevihanesi’ndedir. Üzerinde “Tire Mevlevi şeyhi Hayrullah Baba” yazısı vardır.
Tire Mevlevihanesi’nin geçmiş yıllarına dair fazla bilgiye sahip değiliz. Konuyla ilgili eserlerde sadece ismine ve son şeyhin adına rastlanmaktadır. Hayrullah Dede aynı zamanda Kadiri ve Melami hilafeti olan bir zattır. 1916’daki büyük Tire yangını sırasında, Mevlevihane de yanınca Dede İzmir’e göçmüş, dergahın sevenleri tarafından onarılması üzerine Tire’ye dönmüştür.
Lütfi Filiz
Tireli bir mutasavvıf ve musikişinas olan Lütfi Filiz (1911-2007) Tire Mevlevihanesi’nin 20. asrın başlarındaki durumu hakkında bilgi verir. Kendisi uzun yıllar Tire’de saatçilik yaptı. O yıllara ait hatıralarını Evveli Nokta Ahiri Nokta adlı kitabında anlatır (Pan yayıncılık). Buna göre: Hayrullah Dede’nin üç halifesinden biri olan Konyalı Mustafa Efendi, Lütfi Filiz’e saatini tamir ettirir ve bu genç adamı sever. Bir gün Lütfi Filiz’in babasının koluna yapışır ve şöyle der: “Sen Nakşisin değil mi hoca efendi? Lakin haberin olsun, ben senin bu evladını Mevlevi yapacağım.” Babası “Himmet buyurursunuz” der. Böylece onun Mevlevilik macerası başlar.
Lütfi Filiz’in tarifine göre, Tire Mevlevihanesi Ulucami civarında Bahariye Mahallesi Uzun İrim sokakta idi. Zamanla yıkıldı, 1980 sonlarına kadar boş arsa olarak kaldı. Mülkiyeti özel idi, daha sonra varisler buraya apartman yaptırdı. Lütfi Filiz şöyle tarif eder:
“Yolunuz Tire’ye düşecek olursa uzun İrim sokak 8 (4 MD) numaraya uğrarsanız eğer, göreceğiniz apartmanın yerinde bir zamanların Tire Mevlevihanesi’nin bulunduğunu düşünüp, bir Fatiha da Hayrullah Baba için okuyun.”
İZMİR MEVLEVİHANESİ
İzmir’de ilk Mevlevi dergahı 1850 senelerinde Halil Akif Dede tarafından açıldı. Buna göre İzmir Mevlevihanesi’nin 75 senelik bir ömrü olduğu görülür: 1850-1925.
İlk şeyhin vefatından sonra yerine genç yaşındaki oğlu Şeyh Nureddin Efendigeçti. 32 yıl postta kalan Nureddin Efendi şair, bestekar, fikir ve sanat adamı olarak da dikkati çekti. Onun zamanında İzmir Mevlevihanesinin, bu şehrin musiki hayatına bir canlılık getirdiği görülüyor.
Nureddin Efendi vefat edince yerine oğlu Mehmet Celaleddin postnişin oldu. Posta oturma merasimi Tire Mevlevi şeyhi Hayrullah Efendi tarafından icra edildi. Yeni postnişin 13-14 yaşlarında idi. Bu yüzden Rakım Elkutlu bir süre şeyh naipliği yaptı. Zaten beş sene sonra 1925’te tekkeler kapanacaktır. Bu çok yakışıklı, fakat o nispette talihsiz genç şeyh, henüz 25 yaşında vefat etmiştir.
Neredeydi?
160 sene içinde şehirler ve telakkiler ne kadar değişiyor! 1850’lerde Mevlevihane’nin kurulduğu yer “şehrin en güzel” bölgesi sayılıyordu. Bugünkü duruma bakarak insanın inanası gelmiyor. Daracık eğri büğrü sokaklar, dik yokuşlar ve yoksulluk manzaraları görülüyor. Demek ki o zamanlar körfeze tepeden bakan bu semtler, en muteber mevkilermiş.
Süvari Mahallesi 806. sokağın (Patlıcanlı Yokuşu) sağında yer alır. Mevlevihane oradaydı. Tekkeler kapanınca binası bakımsız kaldı. Bölgenin eski sakinleri yavaş yavaş buraları terk etmeye başlayınca, şahsi mülk olan tekke emlaki, varisleri tarafından Remzi Reyent’e satıldı. Bunu torun Tülay Onart’tan öğrendim.
Maalesef Mevlevihanenin bir resmini bulamadım. Tam yerini tespit için bir hayli uğraştım. Konak Tapu Müdürü Hilmi Kısaağıl ve İzmir Kadastro Müdürünün nazik yardımıyla sonuca ulaşabildim. Kadastro’da 1423,5 metrekare görünen bu yer, “Mesdud Tekke” adıyla ve Süvari mahallesi 802 ada 167 parsel numarasıyla kayıtlıdır. Şimdiki halde yukarı kısmın içinden 803. sokak geçiyor. Daha sonra Reyent’ten Bedia Çiğdem Ökmen’e satılmış, şu an onun üzerine kayıtlıdır.
Bitişiğindeki 166 numaralı parsel, Kadastroda “Mezarlık” olarak geçiyor ve halen 445 metre karelik boş arsa durumundadır. Patlıcanlı yokuşu (806. sokak) ile 803. sokağın kesiştiği noktadaki bu yerin de Mevlevihane’nin haziresi olduğunu düşünüyorum. Tapu Kadastro bilgilerine ulaşmadan bu arsanın Mevlevihane’nin yeri olduğunu yazmıştım, düzeltiyorum.
*
Bu mekanlarda, daha 90 sene öncesine kadar musiki nağmeleri duyulurdu. Sahipleri Mevlevi hoşgörüsünü yansıtırlardı. Herkesi, sevgiyle aydınlanmış dünyalarına buyur ederlerdi. Bütün bunlar geride kaldı. Ama, Belediyeye ait bu arsaya Ege’de Mevlevilik kültürünü araştıracak bir merkez yapılması çok uygun olur.
Halil Akif Dede ve Şeyh Nureddin’in kabirleri 1940’lı yıllarda oğulları tarafından Kokluca mezarlığına taşındı. Taşları bile yoktu. Şeyh Nuri’nin torunun kız Aylin Onart’tan öğrendiğime göre bugünlerde kabirleri kendisi yaptırmaktadır.
Hepsinin ruhları şâd, himmetleri hazır olsun.
Bu seviyeli sempozyum için Selçuk Ü. Mevlana Araştırmaları Enstitüsü Müdü0drü Nuri Şimşekler’e ve Konya Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkürler.
Bir yanıt bırakın