İzmir’in en eski tarihi, Milattan önce üç bin yıllarına dayanır. “İzmir” adının bir amazon olan “Symirna”dan geldiği kabul edilir. Şehir Hz. İsa’nın doğumundan önceki yüz yılda Roma idaresine geçer. Roma’nın ikiye bölünmesiyle Bizans’a kalır. Malazgirt’ten sonra başlayan Türk akınları sırasında yerli halk adalar ve Balkanlara göçer. Bir ara Çaka Bey’in (ö. 1093) idaresine geçer. Sık sık el değiştiren Symirna 13. yüzyılın sonlarında Aydınoğulları’nı
Osmanlılar Aydın-ili’ni ve dolayısyla İzmir’i ilk defa 1390’da ele geçirirler. 1919’da İzmir Yunanlılar tarafından işgal edilinceye kadar Osmanlı hakimiyetinde kalır. 15 Mayıs 1919’da başlayan Yunan işgali 9 Eylül 1922’de son bulur.
İMPARATORLUK DİLİ
Milletimiz geçmişte büyük imparatorluklar kurdu. Türkçe sevdalısı Nihad Sami Banarlı (1907-1974) özetle şöyle der: İmparatorluk dilleri, milletlerin hakim oldukları topraklardan vergi alır, baç alır, mahsul alır gibi kelime de alırlar. Bir taraftan kendi kültür, sanat ve iktidarlarını bu ülkelere yayar; öte taraftan aynı ülkelerden derledikleri lüzumlu kelimeleri kendi dillerinin gramerine estetiğine ve fonetiğine göre millileştirerek kendi kelimeleri yaparlar.
Bu kelimeler gündelik hayatta kullanılan sözler olabildiği gibi, şehir ve yer adları olarak da karşımıza çıkar. Symirna İzmir olur, Salanikos Selanik olur. Aya-Nikola İnegöl’e dönüşür, Adriyanapolis Edirne diye söylenir. Artık ikinciler tamamen bizimdir, sesiyle imlasıyla bizim kelimelerimizdir
Millet olarak kendimize güvenimiz tam olduğu için, bu şehir isimlerini tamanen değiştirmemiş, sadece söylenişini ve fonetiğini dilimize uydurmuşuz.
TÜRKÜLERLE İZMİR
Symirna “İzmir” olmuş, bizim olmuş, türkülerimizde mısra, şarkılarımızda güfte haline gelmiş. Bağrı yanık aşığımız İzmir’le özdeşleşmiş ve şöyle seslenmiş:
Şu İzmir’in dağlarında / Bülbül öter bağlarında / Gönlüm takıldı kaldı / Zülfünün ağlarında
Çakıcı’yla efelenmişiz:
İzmir’in kavakları / Dökülür yaprakları / Bize de derler Çakıcı / Yar fidan boylum / Yıkarız konakları
İzmirli genç, asker olmuş sıla hasretini dile getirmiş:
Asker ettiler beni kıdemli çavuş / Gurbet çöllerinde oldum bir baykuş / Anadan babadan yardan bir haber yokmuş / Uçun kuşlar uçun İzmir’e doğru
Kordonboyu’nda efelerle birlikte diz vurmuşuz:
Kordon boyu seyrine düştüm / Titret efem vur dizin üste / Boncuk gibi alnına düştü / Parlar tenin ter gözün üste
Evet, halkımızın İzmir’i bu kadar içselleştirmesi güzel bir şey. Ama zamanımızda kültür savaşları alabildiğine hızlandı.
Agora ve benzeri başka yapılar meydana çıkarılıyor, güzel bir şey; bunlar insanlığın ortak mirasıdır, şehrimize ayrı bir zenginlik katarlar. Ama bir dengeyi gözden ırak tutmamak gerekir. Antik dönem eserlerini ortaya çıkarırken, Türk devrine ait hatıraları ihmal edersek doğru olmaz. Bu toprakları bize miras bırakanların kemikleri sızlar.
Bir yanıt bırakın