Dede Korkut hikayeleri kültürümüzün önemli bir parçasıdır. Türklerin İslam öncesi ve İslam sonrası dönemleri arasında bir köprüdür. Bu destanda şu ifade yer alır:
“Resul aleyhisselam zamanına yakın Bayat boyundan Korkut Ata derler bir er ortaya çıktı. Oğuz’un o kişi tam bilicisiydi. Ne derse olurdu. Gaipten türlü haber söylerdi. Hak Taala onun gönünle ilham ederdi. Korkut Ata Oğuz’un müşkilini hallederdi.”
Ölen atalara minnet duyma, mezarlarını kutsallaştırma eski bir Türk inancıdır. İslamiyyeten sonra bu anlayış “veli” inancıyla devam etti.
Savaş kahramanları, Allah dostları, veliler, yararlı işler yapanların kabirleri kutsallaştı. Üzerlerine türbeler yapıldı. Bunlar bulundukları çevreyi manen zenginleştirdile
KÜLTÜR BAĞI
Buraları ziyaret edenler, kendilerine manevi bir atmosfer içinde hissederler. Bu sayede manevi duyguları güçlenir. O sırada daha iyi bir insan, daha iyi bir mü’min olmaya söz verirler. Olumlu duygularla yüklenerek ayrılırlar.
Toprağı bu tür mekanlar kutsallaştırır, vatan yapar. Orada yatan insanlarla ilgili hikayeler, dededen toruna anlatıla gelir. Böylece nesiller arasındaki bağ ve kültür devamlılığı sağlanır.
Ö. Lütfi barkan tekke ve zaviyelerin dini fonksiyonlarına ek olarak şu özelliklerine dikkati çeker: Anadolu’nun fethi sırasında ilk gaziler ve dervişler bu kurumları kendilerine yer ve yurt edinmek için kurdular. Daha sonraki dönemlerde devlet de bunları teşvik etti. Özellikle seyahatin zor olduğu bölgelerde, geçit yerlerinde onlara yeni tekke binası yaptı. Oralar bir tür sınır karakolu görevi üstlendi. Gelen gidene güvenli bir barınma yeri oldu. Fetihten sonra ise, kutsal ziyaret yeri haline geldiler.
Türbelerin, yatırların, tekke v e zaviye yapılarının iki yönü var: 1-Halk inançları bakımından bunlarda abartılı yönlere, olağan üstülüklere, tarih dışılıklara sıkça rastlanır. Bu sadece bizde değil, başka kültürlerde de böyledir. 2-Bilimsel yönü ise belge ister. Birkaç belgeden söz edeceğiz:
İZMİR TÜRBELERİ
Mübahat Kütükoğlu 15. ve 16. asır vakıf belgelerin incelemiş. İzmir ve çevresindeki zaviyeleri sayar. Onlardan bir kaçı:
Şeyh Mükerremüddin, Ahi Cuka, Ahi Osman zaviyeleri. Halkapınar, Bayraklı, Şeyhler zaviyeleri. Pınarbaşı Şuca Dede zaviyesi. Urla’da Seydoğlu zaviyesi. Gökyaka’da Derviş Yahşi tekkesi. Çeşme ve Karaburun’da Samut Baba zaviyeleri.
M. Akif Erdoğdu Kanuni döneminde hazırlanmış bir vakıf defterini inceler. O zamanki İzmir kazasına ait zaviye vakıflarını tanıtır. Yukarıdakilere ilave olarak, bu ikinci yazıda şu zaviyeler yer alır:
Hasan Baba Zaviyesi. Hasandamı’nda Mehmet oğlu Ali zaviyesi. Şeyhler’de Şeyh Gazi oğlu Hamza zaviyesi. Ahi Osman zaviyesi. Urla’da Derrviş Sinan zaviyesi.
Sayılan bu mekanların bir kısmı varlığını sürdürüyor. Özellikle sağlam binaya sahip olanlar daha şanslı. Birçoğu unutulmuş olabilir.
Bir yanıt bırakın