TARÇIN
“2008 yılında Kazakistan’ın Türkistan şehrindeki Ahmet Yesevî Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak gönderildim. Ekim ayının başlarında lojmanlardan dışarı çıkarken kapının önünde 15-20 günlük çok küçük, zayıf bir kedi yavrusu gördüm.
Altı yaşımdan îtibâren evimizde kedi vardı. Küçüklükten beri kedilerle haşır neşir oldum ve onları sevdim, kediler hakkında bilgi sahibiyim.
Gördüğüm, avuç içi kadar bir kedi yavrusuydu, sıskaydı, çok kötü durumda görünüyordu. Onu elime alıp biraz okşadım ve bıraktım. İşimiz vardı, arkadaşlarla bir yere gidiyorduk. Onlardan biri de kedi meraklısıydı: ‘Önümüz kış, bu kedi yavrusu çok zayıf, soğuğa dayanamaz, fazla yaşamaz, ölür’ dedi. Bu söz içimi sızlattı. Dönüşümüzde bu yavruyu bulmamız lâzım dedim.”
BİR EBU HÜREYRE
Hâdiseyi anlatan Ayhan Pala değerli bir bilim adamı, tarihçi. Gazi Üniversitesi öğretim üyesi. Sekiz seneye yakın Kazakistan’da Ahmet Yesevî Üniversitesi’nde çalıştı. Birçok meziyetleri yanında onun bir Ebû Hüreyre (kedicik babası) olduğunu öğrendim. “Tarçın” adını verdiği kedisinin hikâyesi benim ilgimi çekti. O anlattı, ben de kaleme aldım. Ayhan Bey şöyle devam etti:
Kedi yavrusunu aramaya başladık, ama bulamadık. Bir hafta boyunca her yeri dolaştım. Lojmanların çeşitli bölümlerinde, kedinin gidebileceği çevrede aradım, yok, yok.
Tam ümidi kesmek üzereydim; bir gün Rektörlüğün ana girişine yakın, nöbetçi kulübesinin yanında, uzun otların içerisinde aradığım yavruyu gördüm. Ben ona yaklaşırken, o da bana doğru gelmeye başladı, sanki bir haftadır o da beni arıyormuş gibiydi. Hemen avucuma aldım. Bir deri bir kemik kalmıştı; zayıf, neredeyse ölmek üzereydi. Yorgun ve bitkinmiş, avucumun içinde uykuya daldı.
Derhal eve gittim, süt aldım, bir hafta sütle besledim. Beni annesi zannedip devamlı koynuma gelir, annesine sığınır gibi benim koynumda yatmak isterdi. Aramızda böyle bir yakınlık doğdu.
Kazakistan’da cenâzelerde genellikle at kesilir ve yemek olarak ikram edilir. O sırada ben de bir cenâzeye gitmiştim. Usûlen etten tattım, kendi payıma düşeni bir poşete koyup eve getirdim. Güzelce ince ince kıydım ve yavruya yedirmeye başladım.
Kedi yavrusunu bulduğumda bir ayağı aksıyordu; sanırım bir miktar ezikmiş, kırığı yokmuş. Ayağı topallıyordu ve çok zayıftı. Bir hafta sütten sonra bir hafta da ince doğranmış at eti verdim. 15 gün sonra kendini toparladı, ayağı da iyileşti. Sinekleri yakalamak için havaya zıplar hale geldi. Canlı, neşeli bir yavru oldu. Ayrıca terbiyeli bir hayvandı.
Bir leğene kum koydum, gösterdim, artık tuvaletini oraya yapmaya başladı. Bana da çok bağlandı.
*
Araya ben gireyim: Aynı üniversitede altı ay da ben çalıştım. Öğrenci ve eğitim kalitesi maalesef çok düşük. Ayhan Pala yarı şaka yarı ciddî şöyle dedi: “Eğitim öğretimden fazla sonuç alınamadığını görünce şöyle düşündüm: Allah belki de beni bu kediyi kurtarmak için buraya göndermiştir ve ben bunu başarmış görünüyorum (güler). Hayvan iyileşti sağlığına kavuştu, bana da bu yeter diye teselli buldum.”
NİÇİN TARÇIN İSMİ
Ayhan Bey anlatmaya devam ediyor:
Kedim üç renkli. Siyah, beyaz ve tarçın rengi. Bir zamanlar İlber (Ortaylı) Hoca buna benzer bir kediye, Emine Işınsu’nun kedisine “Tarçın” adını koymuştu, bu benim aklımdaydı. Ben de kedime, renginden dolayı Tarçın adını verdim. İsmini kısa zamanda öğrendi. “Tarçın!” dediğim zaman kafasını kaldırıp gelir.
Evde yavaş yavaş büyüdü. Dairem zemin katta, pencerenin tel kafesinde, kedinin sığacağı kadar bir delik açtım. İstediği zaman bahçede dolaşır, zıplayıp pencereden içeri girerdi.
At etinden sonra kedi maması aldım. Ona alıştı. 8 yıl orada ömür sürdü. Mamadan başka bir şey yemezdi. Fakat çevik bir kedidir. Bahçede ağaçlarda serçe avlayıp yemek en büyük zevkiydi.
Yazları ben Türkiye’ye gelirken oradaki arkadaşlardan birine emanet ettim. Kedim zekî bir hayvan. Ben en çok kimlerle görüşüyorsam, ben yokken uygun saatlerde onlara gider ve yeme ihtiyâcını karşılardı.
Terbiyeli ve akıllı bir kedidir. Gelip yüzüme bakar, hafifçe miyavlar; bu acıktığının işaretidir. Ben de yiyeceğini veririm. Kışın dışarı çıkmak istediğinde bunu belli eder. Pencereyi açarım ve gidip gelir. Böyle bir karlı güne ait videosunu Youtube’a koydum. (bkz. Tarçın tuvalet arıyor.)
Temiz ve zekî demiştim. Büyük abdesti için leğene koyduğum kumları eşinirken dışarı taşırmış. Yerdeki kum tanelerini patileriyle tek tek bir araya toplayışı dikkat çekiciydi (bkz. Youtube, “Tarçın mıntıka temizliği yapıyor”)
Tarçın 5-6 kelimeyi öğrendi, adını biliyor, gel-gelme, süt kelimelerini duyunca gereğini yapar.
TÜRKİYE’YE GELİŞ MACERASI
Ayhan Pala şöyle devam etti:
Benim bulunduğum Türkistan (Yesi), Kazakistan’ın küçük bir şehri. Bir arkadaşım kedisini kaydettirmeye gitmiş. “Kedinin kaydı olmaz” demişler. Kayıt şunun için gerekli. Türkiye’ye dönerken uçağa binebilmesi için kedinin pasaportu, aşıları ve gerekli belgeler bulunması lazım.
Bu iş için ben de gittim. Veteriner hiç ilgilenmedi. Orası hayvancılık yapılan bir yer. Büyükbaş hayvanlarla uğraşıyorlar. Türkiye’ye kesin dönüşüm yaklaşınca aldı beni bir telaş. Tarçın’ı da birlikte getirmem lazım. Bereket uluslararası pasaportunu Türkiye’den almıştım. Aşı kâğıdı hepsi tamam. Aşıları Çimkent’te yapıldı. Orası büyük bir eyâlet, bu konuyu biliyorlar.
Türkiye’ye döneceğim zaman tecrübeli arkadaşlar dediler ki bu pasaport yetmez. Bir de hayvan ihraç belgesi lazım. Veteriner il müdürlüğünden alınması gerekirmiş. Peki bunu nasıl alacağız? Gelmezden on beş gün evvel İl veterinerine gittim. Meseleyi anlattım. Biz bu işi yapmıyoruz, bunu Çimkent’te eyalet veterineri yapacak” dediler. Çimkent’e bir yakınımla Tarçın’ı pasaportuyla birlikte gönderdim. Demişler ki bunun Türkistan nüfusuna kayıtlı olması lazım. Tekrar Türkistan’a başvurdum. Bu arada zaman geçiyor. Sanırım bir sürü mevzuata baktılar, dediler ki uluslararası pasaportu aşı belgeleri varsa bu kedi uçağa biner. Bunu Putin bile engelleyemez!”
Ama ben ne olur ne olmaz diye korkuyorum. Orada bürokratik işlemler çok zor. Türkistan’daki veteriner havaalanı veterinerine telefonla sordu. “O belge olmadan buradan geçirmeyiz.” demişler. Beni tekrar bir telaş sardı. Bu belgeyi bana verin dedim. Aslında nasıl bir işlem yapılacağını onlar da bilmiyorlar.
HAYVAN SEVGİSİ
Ayhan Pala işlerinde ısrarcı ve takipçi biridir. Hele konu çok sevdiği Tarçın olunca akan sular durur. Vefa duygusu güçlüdür, kediyi Türkiye’ye getirebilmek için her çâreye başvurur. Sonrasını şöyle anlattı:
Eskiden Sovyet Hükûmeti zamanında Türkistan şehrine bakan Komünist Parti sekreterinin kızı benim arkadaşımdı, Türkiye’de eğitim gördü, orada bölüm başkanıdır. Durumu kendisine anlattım. Babana söyle bu konuda yardımcı olsun dedim. Burada Sovyet dönemi yöneticilerinin halâ sözü geçer. O babasına söyledi. Babası birçok yere telefon edip işi çözmek için talimat vermiş. Ben belki bu da yetmez diye bizim eski dekana rica ettim. O da veterineri tanıyormuş, yardım etti.
Veterinerliğe gittim, baktılar, benden kurtuluş yok, tamam bir belge çıkaralım dediler. O arada mevzuatı okuyup belgenin nasıl çıkacağını öğrenmişler. Fakat belgenin başkent Astana’ya gitmesi gerekirmiş. Oranın tasdîkinden sonra bana verilirmiş. Bu iş için ise 5 gün lâzım. Oysa benim uçağım dört gün sonra kalkacak, dolayısıyla belge çıksa da bir işe yaramayacak. Tekrar telaşlandım. Sağa sola, Komünist Parti eski başkanına haber verdim. Ne yapıp edin, havaalanındaki ilgili kimseyi ikna edin ve mevcut kedi pasaportuyla uçağa binelim,
Ben kesin dönüş yapacağım için veda yemekleri veriliyor, orada herkes Tarçın’ın durumu ne oldu diye soruyor. Bazıları ben de falancayı anıyorum dediler. Derken 15 gün herkes bu işle meşgul oldu. Bu kediyi nasıl geçiririz?
EMİR DEMİRİ KESER
Neticede o kadar çok baskı yapılmış ki Çimkent’teki güvenlik yetkililerine falan söylenmiş. Havaalanındaki veterineri onlar da aramış.
Nihayet ben, oraya vardığımda yetkili kişi hemen mühürleri bastı, geçiş iznini verdi, ayağa kalktı, dehşetle bana bakarak, hayırlı yolculuklar diledi. Herhalde şöyle düşündü: Ben bu adamın kedisini geçirmesem belki Nazarbayev devreye girecek, hatta işimden olacağım.
Yolcu bekleme salonuna girdiğimde Tarçın’ın geçip geçmeyeceğini herkes merak ettiği için bir alkış koptu; orada bizimle dönen 15 kadar arkadaş vardı.
VEFA DUYGUSU
Ayhan Pala’nın azmi, kararlılığı, kedisi için yaptığı mücâdele her türlü takdirin üstündedir. Fakat şu ifâdesi, Tarçın kalsaydı onu getirmek için tekrar Kazakistan’a gitmeyi göze alması, bu vefa duygusu beni hayran bıraktı. Dedi ki:
“Ben işi sağlama almak için bizi havaalanına getiren rektör şoförüne tembihlemiştim. Benden haber alıncaya kadar salonda bekledi. Tarçın geçemeseydi ona bırakıp bir ay sonra tekrar gelecek kediyi alıp Türkiye’ye getirecektim.”
TARÇIN İZMİR’DE
Ayhan Bey sözlerini şöyle tamamladı:
Standart kedi kafesi var. Tarçın onun içinde seyahat etti. İzmir Gaziemir’deki evimize geldik, onu evin bahçesine bıraktım. Bahçede dört tane iri kedimiz var. Tarçın yabancı olduğu için onlardan korktu. İçeriye salona aldım. Benimle birlikte yaşamaya başladı. Evin eski kedileri Tarçın’a saldırmaya kalktılar. Ben evde yokken evden kaçırmışlar. Yüzünü tırmalamışlar. Gidip yolda aradım. Tarçın akıllıdır, uzaklaşmayacağın
Kısmetse ben onu Ankara’daki evime götüreceğim. Evi satın alırken Tarçın’ı düşünerek zemin katı tercih ettim. Pencerede gene ona bir yer açacağım. Oradan girip çıkacak.
*
Ayhan Pala Tarçın’la birlikte Ankara’daki evine yerleşti. Telefonla görüşüp sordum, Tarçın mutluymuş. Vefâlı sâhibiyle birlikte olduktan sonra ona her yer cennet sayılır.
Bir yanıt bırakın