Sene 1954-55, Tanman çiftliğinin çok genç oğlu Hulusi, yanında arkadaşı Mehmet var, cipiyle Batnas Tepesi’ndeki evlerine gelir. Üstü başı toz toprak içinde, korkmuş ve heyecanlıdır.
Annesine seslenir:
“Aman anne, senin yüzünden Atburgazı önünde az daha ciple azmağa yuvarlanıyorduk!..”
Annesi cevaplar:
“Ne münasebet? Neden benim yüzümden olsun?”
“Sen her zaman bana ve kardeşime ‘Canlı şey öldürmeyin hele yılan öldürmek iyi değildir’ der durursun ya.
Atburgazı dönemecinin orada, şu bileğim kalınlığında bir uzun karayılan… Yolun ortasında karşıdan karşıya geçiyor. Biz hızlı geliyorduk. Ani fren yapıp hayvanı ezmeyim derken sola doğru bir kaydık, az kalsın azmağa (bataklığa) yuvarlanıyorduk.
Yılanı ezmedik ama neredeyse biz eziliyorduk.”
“Hay Allah!.. Geçmiş olsun. Allah sizi korumuş. Haydi bir duş alın da insana benzeyin.”
Biraz sonra yemek yedik. Dışarda, sundurmanın altında kahve içiyorduk. Sıcak, durgun bir hava vardı. Yaprak kımıldamıyor.
Hulusi ile Mehmet biraz ilerideki dut ağacının altında bulunan masaya lüks lambası koymuş, sohbet ediyorlardı.
Birden Hulusi fırladı, eve doğru delice bir telaş ve hızla koşunca, “Ne oluyor?” diye arkasından koştuk.
“Tabancam… Nerede tabancam?
Vuracağım artık onu!” diyordu.
Ellerine sarılıp “Ne o? Delirdin mi oğlum?” dedik, ancak bir şey anlayamıyorduk.
O sırada Mehmet geldi. Korkudan sesi titriyordu.
“Yılan…” dedi, “Yolda gördüğümüz karayılan… Benim gözüme masanın altında parlayan bir şey ilişti. Bir de baktım o karayılan gelmiş, Hulusi’nin ayakkabısının üstüne başını koymuş, orada çöreklenmiş öylece yatıyor. Hulusi farkında olmadan üzerine basmasın diye ben ‘Yerinden atla. Buradan eve doğru koş’ derken o da yılanı gördü. Yılan bu arada setten aşağıya doğru süzülüp gitti.”
Çocukların ikisi de çok korkmuşlardı.
Hulusi:
“Anne, bu sefer onu vurmak geldi içimden” diyor.
Bir yandan herkes fenerlerle karayılanı arıyor, bulamıyorlardı. Biz de Hulusi’yi zor zaptediyorduk. “Ben illa bulacağım” diye tutturmuştu.
“Bak oğlum” dedim, “Aklını başına topla, sakinleş. Bu yılan seni sokmak isteseydi sokmaz mıydı? Bu, yolda gördüğünüz aynı yılan veya onun eşi. Sana teşekküre gelmiş. Ayağına kapanmış.
Başka türlü şükran hislerini sana nasıl ifade edebilirdi? Otur şöyle, şu kahveyi iç, kendine gel.”
“Aman anne, nasıl olur?”
“Olur canım. Görüyorsun işte her canlının hissi ve aklı var. Bazı hisleri de bizimkilerden üstün.”
İşte böyle, karayılan Hulusi’ye bir dostluk ziyaretinde bulunmuştu, o kadar.
OKUNASI BİR KİTAP
Bu bir gerçek hikaye. Saffet Tanman anlatıyor. Saffet Hanım bilgili, eğitimli, asil bir kadın. Kocasıyla birlikte 1949’dan itibaren Söke’de Büyük Menderes ovasında aileden kalan arazilerinin ıslah ve imarıyla uğraştılar. Buradaki anılarını “Batnas Tepelerinde Zaman” adıyla kitaplaştırdı (Yapı Kredi yayını). Batı Anadolu’nun en büyük çiftliklerinden birisinin kuruluş hikayesinin anlatıldığı kitapta pek çok ilgi çekici olay yer alıyor.
Bir yanıt bırakın